Serbest Piyasa
Kimin İçin Serbest?
Amerika, mali piyasaları kullanarak kriz öncesinde yapay bir talep artışı
yarattı. Sistem, harcamanın artmasına yöneliktir. Normalde harcamanın reel
satınalma gücü ile sınırlı olması gerekir. Ama kapitalist piyasa mekanizmasının
kimilerine kazandırılabilmesi için, bu sınırların kat kat aşılması kaçınılmazdır.
- Mali piyasalar, satınalma gücü kısıtlı olan kesimleri de güçlerinin üzerinde
harcamaya yönelttiler.
- Küresel sistemdeki, “başkalarının satın alma gücü de kullandırıldı”.
- Türkiye’de, kredi kartları ile, “insanlara satın alma güçlerinin üzerinde
harcama yaptırılması benzeri” bir mekanizma işletildi.
İlk başta bankalar, mal ve hizmet satan şirketler, bol bol reklam alan medya
kuruluşları kazançlı görünüyorlar. Herkes halinden memnundur.
- Canlı ve bu canlılık yüzünden spekülatörleri cezbeden bir piyasa…
- Hormonlu olarak sağlanan yüksek büyüme hızları… Ve sonra patlayan balonlar.
Türkiye’deki balon Amerika’daki krizden çok önce patladı. Bunu, oligarşinin
piyasasında değil, “köylünün, işçinin, esnafın, memurun satın alma gücünde
gördük”. İşsizlik son iki yıldır artmaya başlamıştı. ‘KOBİ’ler yavaş yavaş
eriyorlardı.
Türkiye’deki serbest piyasanın düzeni de, uluslararası ekonomi karşısındaki
konumu da “ekonomiyi çökertmeye yönelik çalıştı, çalışıyor”.
- Sanayide, tarımda yatırım yapılmadı. Yapılanlar, “ya arazi rantına, ya da
ithalata yönelik yatırımlar”.
- Yerli sanayiciler fabrikalarını sattı veya yıkarak, alışveriş merkezi açtı.
- AKP iktidarı döneminde 50 milyar dolarlık kamu tesisi özelleştirildi, elden
çıkarıldı. Şimdi sıra ormanlara geldi.
- Türkiye piyasası, AB ile yapılan tek yanlı anlaşmalar sonucu, AB ve Batı
kapitalizmi tarafından yönetilen “bir arka bahçe” konumuna sokuldu.
Türkiye bugün imalat sanayii ürünleri ithalatında dünyada en düşük vergiyi,
Gümrük Birliği yükümlülüğü yüzünden uyguluyor(*). Yönetimler “haksız rekabet
koşullarını elleriyle hazırlıyorlar”.
Buna karşılık Türkiye’de enerji fiyatları dünyanın en yüksekleri arasında. Plan
yok, program yok, altyapı desteği yok. “Politikasızlık politikası”, özellikle
seçilmiş gibi.
AB, 1993’te adını AT’den AB’ye dönüştürüp tam bütünleşmeye karar verince
belgelerine şunu yerleştirmiş: “Bazı ülkeler tarımdan sanayiye geçerek bizimle
rekabete başladılar; bunun telafisi için gerekli önlemleri almak zorundayız”(**).
Kastedilen “Asya kaplanlarıydı”. Batı kapitalizmi uluslararası piyasalarda rakip
istemez, engellemek için gereken her şeyi yapar. “Serbest piyasa”, sadece
kendilerine özgürlük veren bir yaklaşım içinde algılanır.
2000’li yıllarda “tarife dışı engellemeleri”, en yoğun olarak AB ve ABD
uyguluyor.
AKP’nin politikasızlığı mı?
Batı ülkeleri ile karşılaştırıldığında “politikasızlık” gibi görülen iktidar
uygulamalarının gerisinde, “farklı bir politikanın bulunduğunu” görüyoruz.
Evet bir makro (ulusal) plan ve politika yok ama, uygulamalarda ilginç bir ortak
çizgi bulunuyor. Bu duruş, ABD ve AB’nin talepleri ile örtüşmektedir. Nedir
bunlar?
- Her şeyin özelleştirilmesi ve “işlerin piyasaya devredilmesi”.
- “AB süreci adı altında”, Türkiye’nin AB’ye bağlanması. Aynı şekilde, IMF ve
Dünya Bankası ile “bağımlılığı öngören bir ilişki düzeninin” kurulması.
- Batı kapitalizminin dev tekellerine “çok özel olanakların sunulması”.
Bu sayılanlar bir bütünün parçalarıdır ve AKP’nin, “çok özel bir politikasının
bulunduğunu gösteriyor”.
Prof. Erol Manisalı
(*) World Development Indicators, World Bank, 2008, sayfa 340-341
|