Kapitalizmin geleceği
Kapitalizmin bugün geldiği aşamada yönetim ile denetim arasında
çok ince ve hassas bir denge söz konusu. Denetim öne çıkarsa
yönetimin yaratıcılığı ölüyor, yönetim aşırı serbest kalırsa
yaratıcılık kötüye kullanılıyor ve ahlak dışı yollara sapılıyor.
Kapitalizmin geleceği bu ince ve hassas dengenin nasıl sağlanacağına
bağlı olarak biçimlenecek..
21. yüzyıla geçilirken hâlâ ayakta kalan kumanda ekonomileri olmakla
birlikte büyük ölçüde piyasa modeli, dünyaya egemen oldu. Hatta
sonunda küresel piyasa sistemi haline dönüştü. Bugün neredeyse bütün
dünya eksikleri veya fazlalarıyla piyasa modelini benimsemiş
bulunuyor.
Marx’ın verdiği adla kapitalist sistemin ya da batılıların verdiği
adla piyasa sisteminin olmazsa olmaz denilebilecek bazı koşulları
var. Bunların başında ticaretin serbestliği geliyor. Yani piyasaya
girmek serbest olmalıdır. Bunun doğal sonucu, piyasadan çıkışların
da serbest olmasıdır. İsteyen herkes, herkese eşit olarak uygulanan
kurallara uymak kaydıyla piyasaya girebilir veya çıkabilir.
Kapitalist sistem, 20’nci yüzyıl boyunca bu konuyu geliştirerek ve
ulusallıktan uluslararası düzeye çekerek serbest ticareti oyunun
temel taşı haline getirdi. Böylece 20’nci yüzyılın son çeyreğine
girildiğinde kapitalizm, bir ekonomik sistem olarak yetkinliğinin
doruğuna çıkmış oldu. Kumanda ekonomisine dayalı öteki sistemler bu
çıkışa dayanamayarak dağıldılar. Dağılmayanlar da kumandaya dayalı
siyasal sistemin yanına piyasa ekonomisi monte etmeyi denediler.
Bunda da başarılı oldular.
20’nci yüzyılın sistem değişimi aşamasındaki son adımı sermaye
hareketlerinin serbest bırakılması oldu. Bu aşamayla birlikte
kapitalizm, ulusal ve bölgesel olmaktan ya da zengin ülkelere özgü
bir sistem olmaktan çıkarak bütün dünyanın sistemi olmaya yönelmiş
oldu. Artık ticaretin serbestliğinin yanına para hareketlerinin
serbestliği de eklenmiş, sermaye nerede getiri yüksekse oraya
yönelir olmuştu. Bunun sonucunda mal ve hizmetler mümkün olabilen en
ucuz girdi maliyetiyle üretiliyor ve dolayısıyla daha ucuza
sunulabiliyordu. Hiç kuşkusuz tüketici için en iyi durumdu bu. Bir
ekonomik sistemin nihai hedefi tüketici tatminini maksimum düzeye
çıkarabilmek olduğuna göre kapitalizm bu işi becermiş, şimdi de bunu
doruk noktasına küreselleşme ile taşıma aşamasına gelmişti.
20’nci yüzyılın son çeyreğinde sistemin küreselleşmeye gitmesine yol
açan bir başka gelişme de denetimin hafifletilmesi ve yaratıcılığın
önünün açılması eğilimiydi. Bu eğilimi ortaya çıkaran adımlar
deregülasyon, yani kuralların azaltılmasıydı. Deregülasyonla
birlikte finansal mühendislik ve finansal buluşlar tavan yapmaya
başladı.
Kapitalizmin Krizi
İşte tam o aşamada kapitalizmin merkezinde, yani ABD’de kapitalizmin
en temel dayanağı olan finans kesiminde kriz çıktı. Ve bu kriz dalga
dalga küresel sisteme dahil ekonomilere yayıldı. Önce sermaye
hareketleri tersine döndü, ardından serbest ticaret sekteye uğradı.
Sonunda bütün ekonomiler küresel sistemden önce olduğu gibi asıl
üretimlerini iç piyasalarına yöneltmek zorunda kaldılar.
Krizle birlikte merkantilizmden kalma eski bir saplantı olan
korumacılık yaklaşımı ön plana çıkmaya başladı. Şu sıralarda olmasa
da önümüzdeki dönemde mutlaka yeni kurallar ve denetim sistemleri
geliştirilecek. Asıl olanın yönetim olduğu unutulup denetim ön plana
çıkarılacak.
Kapitalizmin bugün geldiği aşamada yönetim ile denetim arasında çok
ince ve hassas bir denge söz konusu. Denetim öne çıkarsa yönetimin
yaratıcılığı ölüyor, yönetim aşırı serbest kalırsa yaratıcılık
kötüye kullanılıyor ve ahlak dışı yollara sapılıyor. 1980’ler
öncesinde ilki, 2000’ler sonrasında ikincisi geçerli oldu. Şimdi
yeniden ilk duruma, yani denetimin öne çıktığı duruma geri dönüyoruz.
Kapitalizmin geleceği bu ince ve hassas dengenin nasıl sağlanacağına
bağlı olarak biçimlenecek. O nedenle bugünlerde alınmakta olan
geleceğe dönük kararları dikkatle izlemek gerekiyor.
Krizden Hangi Modelle Çikilacak?
Kapitalizmin şampiyonluğunu yapan ülkelerde o kadar çok önlem alındı
ki bu krizden çıkılmaması için pek bir neden yok. Yalnızca biraz
daha zamana ihtiyaç var. Bir de çıkış için bugünlerde, şimdiye kadar
bildiğimiz V, U ya da W tipi çıkış modellerinin pek fazla geçerli
olmayacağı L tipinin ise söz konusu olmayacağı buna karşılık kanca
tipi bir çıkış yaşanacağı öne sürülür oldu. Bütün bunları aşağıdaki
grafiklerle ortaya koymaya çalışayım.
Şimdiye kadar üzerinde tartışılan farklı dip olasılıklarını ilk dört
grafikle anlatmak mümkün. Birinci grafik, dipten hızlı çıkışı ortaya
koyan V tipi bir toparlanmadır. Bunun en bilinen örneği Türkiye’nin
yaşadığı 2001 krizinden çıkış biçimidir. İkinci grafik, dipten daha
uzun sürede çıkışı gösteren U tipi bir toparlanmanın görünümüdür.
1929 büyük bunalımından ABD’nin çıkışı böyle olmuştur. Üçüncüsünde
ise toparlanmadan sonra tekrar inişe ve tekrar çıkışa yönelen W tipi
bir dip yer almaktadır. Dördüncü grafikse toparlanmanın oldukça uzun
zaman alacağı bir L tipi dip söz konusudur. L tipi dip modelinin en
tipik örneği Japonya’nın uzun süredir yaşadığı durumdur. Bu dört
farklı dip modelinin ortak özelliği (L tipi dışında) çıkışta, bir
süre sonra tekrar eski düzeye ulaşılacağı beklentisidir.
Bugünlerde çokça tartışılan, son grafikle göstermeye çalıştığım
kanca modeline şeklini veren ise bir daha o eski yüksek büyüme
günlerine dönülemeyeceği, büyümenin eskiye göre daha düşük kalacağı
düşüncesi. Bu düşüncenin ne kadar geçerli olduğunu zaman gösterecek.
Buna karşılık gelişmiş dünyada öncü göstergeler endeksi olarak
bilinen endekslerin dipten dönüş işaretlerini vermeye başladığını
söylememiz mümkün.
Gelecekte Kapitalizm
Bazı yorumcular bu krizin kapitalizmin sonunu getireceğine
inanıyorlardı. Oysa kapitalizm esnek bir sisteme sahip olduğu için
kolay kolay kırılmıyor ve geçmişte de örnekleri görüldüğü gibi bu
tür krizlerden çıkmayı başarıyor. Kapitalizm ne zaman bu tür bir
krize girse piyasa mekanizmasını bir yana bırakarak devlet
müdahalesine, yani bir anlamda kumanda ekonomisine başvurarak
krizden çıkıyor ve sonra yeniden piyasa mekanizmasına geri dönüyor.
Ne var ki bu tür dönüşler zaman alıyor. Örneğin 1929 krizinden sonra
İngiltere’nin yeniden piyasa mekanizmasına dönüşü, aşağı yukarı
yarım yüzyıl sürdü.
Piyasa mekanizması kendi başına bırakılınca ahlak dışı yollara
sapmaya başlayabiliyor, fazla sıkılınca ise yaratıcılığı öldürüyor.
Öte yandan her krizden sonra yapılan devlet müdahaleleri de piyasa
mekanizmasına olan inancın azalmasına ve karşıtlarının güçlenmesine
yol açıyor. Kapitalizmin geleceği, devlet müdahalesine gerek
kalmaksızın, yaratıcılığı öldürmeden, ahlak dışına çıkışı
engelleyebilecek biçimde işleyecek bir piyasa mekanizmasının
oluşturulmasına bağlı görünüyor. Bunun çok kolay bir şey olmadığını
vurgulamak gerekli. Aksi takdirde bu kadar kriz yaşayan sistem, bunu
bugüne kadar oluşturabilirdi.
Mahfi Eğilmez
|