Ekonominin ve işletmelerin iç ve dış piyasalardaki
rekabet gücü, çağımızda uluslar için tam anlamıyla “hayati” öneme
sahiptir.
Rakip ekonomilerin çoğunda tüm kamu politikaları
rekabet gücünü artırma hedefine odaklanmıştır. Bunun da ötesinde,
başta işçi ve işveren kesimleri olmak üzere toplumun çeşitli
kesimlerini içeren güçlü bir sosyal işbirliği de bu amaca
yönelmiştir.
Bugün dünya ülkelerinin çoğu sadece ihracat
imkanlannı değil, doğrudan yabancı yatırım çekimini de kapsayan
rekabet gücü olgusunun her yurttaşın ekonomik ve sosyal refahını ne
denli güçlü biçimde etkilediğinin farkındadır.
Çalışma hayatında bilimsel etüd ve araştırmalar
büyük önem taşımaktadır. Konfederasyonumuz, rekabet gücü konusunda
çok önemli birikimlere sahip Prof. Dr. Coşkun Can Aktan ve Yrd. Doç.
Dr. İstiklal Y. Vural’ın müştereken hazırladıkları 3 kitaptan oluşan
“REKABET DİZİSİ”ni yayınları arasına katmıştır.
Dizinin 1. kitabı “Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet”,
2. kitabı “Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri”, 3. kitabı “Rekabet
Gücü ve Türkiye” başlıklar ile sunulmaktadır.
Prof. Dr. Coşkun Can Aktan ve Yrd. Doç. Dr.
İstiklal Y. Vural’ı ekonomiye ve çalışma hayatına yaptıkları bu
değerli bilimsel katkıları nedeniyle kutlarken, “REKABET DİZİSİ”nin
çağdaş politikaların oluşturulup uygulanmasında referans
noktalarından biri olmasını dileriz.
Saygılarımızla,
Türkiye
İşveren Sendikaları Konfederasyonu....
içerik
Son yıllarda teknolojik gelişmeler ve globalleşme
rekabetin doğasını hızla değiştirmektedir. Eski ekonomide rekabet
fiyat ve maliyet rekabetine, ürün farklılaştırmasına ve kaliteye
odaklanmaktaydı. Yeni ekonomide de aynı unsurlar firmaların rekabet
stratejilerinde büyük bir öneme sahiptir. İki dönem arasındaki temel
farklılık firmaların rekabet güçlerini artırmak ve sahip oldukları
bu gücü ve varsa liderliklerini korumak ve sürdürmek için
yatırımlarını yönelttikleri alan ile gerçekleştirdikleri
yeniliklerin niteliğinden kaynaklanmaktadır.
Yeni ekonomide fikri mülkiyet ve hızlı yenilik ve
değişiklikler rekabetin sürdürülmesinde son derece önemlidir. Bu
nedenle firmalar yeni ekonomide araştırma ve geliştirme (ar-ge) ve
fikri mülkiyet alanlarına daha yoğun yatırımda bulunmaktadırlar. Bir
çok yeni ekonomi endüstrisinde firmalar piyasa güçlerini artırmak
veya piyasa liderliğini elde etmek ve potansiyel rakipleri ortadan
kaldırmak veya ciddi bir rakip olmalarına olanak vermeyecek şekilde
piyasaya girmelerini engelleyecek “yaratıcı tahribata” yol açacak
ürünler geliştirmek için dinamik bir ar-ge rekabetine
girişmektedirler. Bu tip endüstrilerin bir çoğunda yenilik ve
icatların eski ürün, piyasa, iş modeli ve endüstriyi tahrip eden ve
tamamen yeni ürün, süreç, endüstri ve piyasaların ortaya çıkmasını
sağlayan bir yaratıcı tahribat süreci söz konusudur. Öte yandan,
ar-ge’ye yapılan büyük yatırımlar sonucu ortaya çıkan yeni ürünler
(gayri maddi ürünler, entelektüel mallar) önemli ölçek ve kapsam
ekonomilerine ulaşabilmekte ve farklı özelliklere sahip tekelci
yapıya kavuşarak piyasada hakimiyeti ele geçiren firmalara belli bir
süre için çok yüksek düzeyde tekel karı sağlamaktadır. Yüksek piyasa
gücü ve elde edilen yüksek karlar firmaların yenilik ve icatlar için
sürekli olarak yoğun ar-ge yatırımlarında bulunmalarına olanak
sağlamakta ve bu durum gelecekte de mevcut üstün konumlarını
sürdürebilmeleri için rakiplerine kıyasla bir adım önde yarışa devam
etmelerini sağlamaktadır.
Yeni ekonomi, yenilik ve icatlarda bulunma ve yeni
ürün ve süreçleri kullanmada rakiplerine kıyasla önemli
dezavantajlara sahip olan firmalara avantajlı olan firmalara
yetişmek ve öne geçmek için sıçrama yapmalarına olanak
sağlamaktadır. Bu aşamada rekabet gücünü muhafaza etmek ve artırmak
dinamik olmayı, sürekli yenilik ve icatta bulunmayı ve istikrarlı
çalışmayı gerektirmektedir. Daha yüksek ar-ge yatırımlarına, daha
fazla patente ve yeni ürünlere sahip olan, özetle daha yenilikçi
olan firmalar uluslararası piyasalarda daha fazla rekabet gücüne
sahip olmaktadırlar. Teknolojik ittifaklarla (ar-ge ittifakları,
ortak girişim anlaşmaları, lisanslar v.b.) daha aktif bir şekilde
ilgilenen firmalar yeni teknolojileri daha iyi adapte etmekte ve
böylece diğer firmalara kıyasla daha rekabetçi konuma
gelmektedirler. Teknolojik gelişmenin daha ileri bir aşamasında olan
firmalar (hızlı takipçi ve lider) daha geri safhadakilere kıyasla
orta ve uzun vadede rekabet güçlerini sürdürülebilir kılmada daha
başarılı bir konuma ulaşmaktadırlar. Bu durum hem firma düzeyinde
hem de ülke düzeyinde rekabet ve rekabet politikasının yeniden
dizayn edilmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Bu çalışmada teknolojik gelişmeler ve globalleşme
sonucunda ortaya çıkan yeni ekonomi ve yeni rekabet konusu
incelenmektedir. Çalışmada asıl üzerinde odaklanan konu rekabettir.
Çalışma içerisinde öncelikle rekabet kavramı ve rekabetin başlıca
fonksiyonları özetlenmekte, ardından iktisat okullarının rekabet
olgusuna bakış açıları ortaya konulmaktadır. Daha sonra rekabeti
engelleyen çeşitli faktörlerin analizi yapılmakta ve rekabeti
koruyacak ve geliştirecek rekabet politikası konularında
açıklamalarda bulunulmaktadır.
Çalışmamızda Yeni Ekonomi ve Rekabet başlığını
taşıyan bölümde yeni ekonominin temel özellikleri ve yeni ekonomide
rekabetin değişen yüzü ortaya konulmaktadır. Son bölüm içerisinde
ise “yeni sistem rekabeti” olarak da adlandırılan devletlerarası
rekabet konusu incelenmektedir.
Bu çalışmada ulaştığımız başlıca sonuçları da burada
kısaca özetlemekte yarar görüyoruz: globalleşme, teknolojik gelişme
ve yenilikler her alanda rekabetin doğasını köklü bir biçimde
değiştirmektedir. Firmalar rekabet güçlerini artırmak için içinde
bulundukları endüstrinin koşullarına ve ürettikleri mal ve
hizmetlerin niteliğine bağlı olarak farklı alanlarda üstünlüğe sahip
olmak ve bu üstünlüklerini sürdürebilme yeteneğini muhafaza etmek
zorundadırlar. Rakiplere kıyasla maliyet, fiyat, kalite, hız ve
yenilik avantajına sahip olmak belirli bir dönem için ve belirli
ürünler için rekabet üstünlüğü oluşturabilir. Ancak rekabet gücünün
sürdürülebilir olması için sahip olunan avantajların gelecekte de
elde edilebilir olması gereklidir. Gelecekte üstün bir rekabet
gücüne sahip olmak ve bunu sürdürebilmek firmanın kendi örgütsel
yapısının yanı sıra kullandığı ve gelecekte kullanacağı teknoloji,
bilgi yönetimi, yenilik ve icatlar sistemine de bağlıdır.
Yeni ekonomi bilgi ve ağ ekonomisine dayalıdır ve
yeni ekonomide kıyasıya bir rekabet sözkonusudur. Yeni ekonominin en
önemli özelliklerinden biri bütün iktisadi faaliyetlere bilginin
entegre edilmesi, başka bir ifadeyle iktisadi faaliyetlerdeki bilgi
yoğunluğunun göreceli olarak önemli oranda artmasıdır. Bilgi
ticareti ve bilgi yoğun mal ve hizmetlerin ticareti büyük ölçüde
arttığı için günümüzde bilgi bir ürün olarak çok daha önemli bir
hale gelmiştir. İkinci olarak, yeni ekonomi iletişim ağlarıyla
bütünleşen bir ekonomidir. Analog hatlar yerine dijital iletişim
ağlarının oluşması ve klasik ana bilgisayar sisteminden web tabanlı
sisteme doğru gerçekleşen kayma iş dünyasında önemli dönüşümlere
neden olmaktadır. Yeni ekonomide her tür bilgi, ses, yazı, görüntü,
hareketli obje vs. bilgisayar ağları tarafından iletilmektedir.
Büyük miktarlarda bilgi son derece hızlı, ucuz ve güvenilir bir
şekilde alıcılarına ulaşmaktadır. Bilgi ağları ve bilginin
dijitalleşmesi bilginin ticarete konu olması sürecini
hızlandırmaktadır. Yeni ekonominin bu özellikleri neticesinde
rekabet sürecinde ciddi bir değişim yaşanmaktadır.
Günümüzde rekabet sadece piyasalar arasında değil
aynı zamanda devletler arasında da hüküm sürmektedir. İdarelerarası
rekabet (intergovernmental competition) ya da devletler arasında
rekabet (competition among governments) globalleşmenin beraberinde
getirdiği oldukça yeni bir gelişmedir.
Genel anlamda idarelerarası rekabet, herhangi bir
idari birimin kıt kaynakları ele geçirmek ve maliyetlerden
olabildiğince kaçınmak için diğer idari birimlerle giriştiği rekabet
olarak tanımlanabilir. İdari birimler mobil olan veya mobilite
potansiyeline sahip firma veya üretim faktörlerini kendi hükümranlık
bölgelerine çekmek veya halihazırda yerleşmiş olanları elde tutmaya
devam etmek için vergi veya diğer mali teşvikleri aktif bir biçimde
kullanabilirler. Keza idari birimler iktisadi faaliyetler sonucu
ortaya çıkması muhtemel dışsal zararlardan kaçınmak için bu türden
dışsal zarar taşmalarının meydana geldiği üretim-tüketim
faaliyetlerinin kendi sınırları içerisinde cereyan etmesini
önleyecek şekilde önlemler alıp, bu amaca uygun faaliyetler içinde
olabilirler.
Bu çalışmada “yeni sistem rekabeti” adı verilen ve
devletler arasında hüküm süren rekabet olgusu da ayrıntılı olarak
inceleme konusu yapılmaktadır.
Coşkun Can Aktan - İstiklal Y. Vural, Kasım 2004
içerik
Son bir kaç yüzyıl insanlık tarihinde son derece
önemli gelişmelere şahitlik etmektedir. Yeni ekonomi, bu dönemde
ortaya çıkan gelişme ve ilerleme sürecinin son aşamasını meydana
getirmektedir [32]. 1785 yılında başlayıp 68 yıl süren ilk aşama
Fransız Devrimi ile Sanayi devrimine karşılık gelmektedir. Bu
aşamada, su ve buhar gücü yaygın olarak kullanılmış, demiryollarının
yapımı ile ulaşım ve nakliye maliyetlerinde önemli düşüşler yaşanmış
ve tekstil ve demir-çelik sektörleri sanayileşmede başat rol
üstlenmiştir. İkinci aşamada içten yanmalı motor ve elektrik gücüne
dayanan ve çeşitli kimyasalların imalat sürecinde kullanıldığı bir
devre söz konusudur ve bu devre 20. yüzyılın başlangıcına dek
sürmüştür. Üçüncü aşama, iki büyük savaşta sürdürülen mücadeleler
sonucu içten yanmalı motorların, elektrik ve çeşitli kimyasal
maddelerin günlük yaşama girmesiyle modern iktisadi ve sosyal
yaşamın başlangıcını meydana getirmiştir. Dördüncü aşama havacılık
sanayi, petro-kimyasallar ve özellikle elektroniğin ulaşım ve
iletişim maliyetlerini önemli ölçüde düşürdüğü ve sanayileşme
devrinin yerini yeni ekonomiye bırakmakta olduğu aşamadır. 1950’li
yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda olgunluk dönemine erişen
‘elektronik çağı’ yerini, yeni medya, dijital ağlar ve yeni temel
teknolojilerin ürün ve üretim süreçlerinde esaslı bir role sahip
olduğu ‘yeni ekonomi’ aşamasına bırakmaktadır [33]. Ekonomik yaşamda
devrim yaratan evreler arasındaki süre gittikçe kısalmakta ve
zamanımızda değişim ve ilerlemenin hızı artmaktadır (Şekil 8.)
Yeni ekonomi, bilginin elde edilmesi, işlenmesi ve
dönüştürülmesi ile birlikte dağıtımı süreçlerini kapsar. Bu üç
temel süreç, bilginin işlenmesini, elde edilmesini, dağıtımını ve
iletişimini sağlayan bilgisayar sisteminin fiziksel araçları ile
birlikte, insan yardımıyla bütün süreci kontrol eden yazılım sistemi
sayesinde işler. Yeni ekonomide ürün ve hizmetlerin en önemli
özelliği, bilginin temel üretim faktörü olarak ön plana çıkmasıdır.
Yeni ekonomi sektörlerinde beşeri sermaye, fiziksel sermaye ile
entelektüel sermayeyi güçlü bir şekilde tamamlayan bir rol
üstlenmektedir. Gerek enformasyon teknolojilerinin kullanımı ve
gerekse üretimi, nitelikli işgücü talebini artırır. Dolayısı ile
beşeri sermaye yatırımlarında artış gözlenir (Erdoğan,2002:14-15).
Yeni ekonomi, enformasyonu depolama, işleme ve
iletme maliyetlerini ciddi şekilde düşürmüş olan yeni temel
teknolojilere dayanmaktadır. Devlet düzenlemelerine son verilmesinin
ve globalleşmenin ivme kazandırdığı bu teknolojiler, piyasaların,
şirketlerin ve bireysel çalışmanın işleyiş tarzlarını değiştirmekte,
yeni iş stratejilerinin ve yeni örgütlenme biçimlerinin ortaya
çıkmasını sağlamaktadır (UNICE, 2002:6). Yeni ekonominin en belirgin
özelliklerinden birisi ölçekli teknoloji ve yenilik girişimleri için
fon bulabilmesine imkan veren sistematik piyasa mekanizmalarının
olmasıdır. Bu mekanizma sigorta fonları ya da diğer büyük
yatırımcıların yüksek risk-yüksek getiri alanlarında önemli miktarda
para aktarması anlamındaki risk sermayesi fonları, yeni şirketlerin
hızla halka arzına imkan veren borsalar, yeni şirketlerde hisse
senedi ve iyi bir gelecek karşılığı çalışmak isteyen yetenekli bir
işgücü gibi faktörlerden oluşur (Akın, 2002:6).
------------------------
[32] Yeni ekonomi konusunda bkz: Bullard, 2001;
Stiroh, 2001; Gordon, 2000; Delong ve Summers, 2001; Türkçe
kaynaklar için bkz: Akın, 2001; Söylemez, 2001.
[33] Enformasyon ekonomisi (information economy),
ağ ekonomisi (network economy), bilgi ekonomisi (knowledge economy),
dijital ekonomi (digital economy) ve yeni ekonomi (new economy)
terimlerinin hepsi birbirlerinin yerine kullanılabilen terimlerdir.
Daha kapsamlı olduğu ve diğer tüm terimlerin yerine
kullanılabileceği için çalışmamızda yeni ekonomi teriminin
kullanılması tercih edilmiştir.
içerik
Yeni ekonominin en önemli sektörleri olan kişisel
bilgisayarlar ve internet günümüzde hemen herkesin günlük yaşamını
derinden etkileyen yolculuğuna 1970’li yılların ortalarında başladı.
İlk defa 1975’te ortaya çıkan kişisel bilgisayarlar ve daha sonra
devreye giren internet, iş dünyasında yürütülen faaliyetlerin bir
çoğunun mekan kısıtlaması olmaksızın yürütülebilmesine ve
desantralizasyona imkan sağlamaktadır. Teknoloji alanında meydana
gelen hızlı değişim ve gelişmeler, maliyetleri azaltarak, aracıları
devreden çıkartarak ve tam zamanında üretim modellerine imkan
sağlayarak hem yeni ekonomi sektörlerindeki hem de eski ekonomi
sektörlerindeki verimliliğin artmasına yol açmaktadır. Firmalar son
teknolojik gelişmeler sonucunda yeniden yapılanmaya zorlanmaktadır.
Zira yeni ekonomide rekabet etmek, hızla yeni ürünler üretmeyi ve
yeni piyasalara erişebilmeyi; strateji, şirket yapısı ve
faaliyetlerinde daha esnek olabilmeyi ve karşılaştırmalı üstünlüğü
sağlayacak tüm araçlardan iyi yararlanabilmeyi gerektirmektedir
(Ahlborn, Evans ve Padilla, 2001:157). Yeni ekonomiye yol açan temel
faktörler teknolojik gelişmeler ve globalleşmedir.
içerik
Yeni ekonomi başta bilgi teknolojileri olmak üzere
teknoloji alanındaki devrim niteliğindeki gelişmelerle uluslararası
ekonomik entegrasyonun önceki dönemlere kıyasla daha yoğun ve
karmaşık bir biçimde artması sonucu ortaya çıkmaktadır. Teknoloji
gittikçe artan oranlarda dijitalleşmekte ve ulusal ekonomiler
arasında oluşan bağlantılarla dünya tek bir global piyasaya
dönüşmektedir. Son yirmi yıldır iş ve toplumsal yaşamın her alanında
bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımında büyük bir artış
meydana gelmektedir. Bu artış, bir yandan bilgisayar ve iletişim
maliyetlerinde meydana gelen azalmanın; öte yandan, tüketicilerin
ihtiyaç ve gereksinimlerine cevap verilebilmesinin bir sonucudur.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve bu teknolojilerin
kullanımının artmasına yol açan temel gelişmeler şunlardır:
• Çip teknolojisinde görülen ilerlemeler,
• Kablolu ve kablosuz iletişim sistemleri ile
fotonik iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler,
• Ürün, üretim süreçleri ve hizmetlerin
dijitalleşmesi, ortak standartların geliştirilmesi ve
yazılım-donanım teknolojilerindeki ilerlemeler,
• Kopyalama, depolama, hafıza, tasarım, görüntü gibi
destekleyici niteliğe sahip teknolojilerdeki hızlı gelişmeler,
• Uygun yazılımların üretilmesi ve geliştirilmesine
yönelik yeni araçların üretilmesi,
• İnternet ve internet teknolojisindeki büyük
gelişmeler.
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler
özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında hız kazanmıştır. İletişim
teknolojileri alanında radyo ve televizyon ile başlayan süreç
günümüze değin çok önemli mesafeler almıştır. Bilgisayar
teknolojileri alanında ise 1940’lı yıllarda geliştirilen basit
fonksiyonlu bilgisayarlardan günümüzün ultra-bilgisayarlarına doğru
ilerlemeler kaydedilmiştir (Şekil 9).
Önemle belirtelim ki, bilim ve teknoloji alanındaki
gelişmeleri sadece bilgi ve iletişim teknolojileri ile sınırlı
tutmak doğru olmaz. “Yeni temel teknolojiler”, bilgi ve iletişim
teknolojilerini de kapsayan çok daha kapsamlı bir kavramdır.
Dünyadaki başlıca yeni temel teknolojiler “bilgi teknolojisi” ve
“jenerik teknoloji” alanındaki yenilikleri kapsamaktadır.
Bilgi teknolojisi, elektronik bilgi işlem sistemleri (bilgisayar) ve
iletişim (telekomünikasyon) teknolojilerini kapsamaktadır. Bilgi
teknolojisinin başlıca bileşenleri şunlardır:
• Bilgi işlem teknolojisi (bilişim teknolojisi);
bilgi işlemde yazılım ve donanım teknolojilerinin kullanımı,
• Uydu teknolojisi ; uydular aracılığı ile bilgi
aktarımı,
• Mikro- elektronik teknolojisi; daha hızlı ve
hassas işlem birimlerinin geliştirilmesine yönelik bilim ve
teknolojiler,
• Telekomünikasyon teknolojisi; iletişim alanında
geliştirilmiş yeni teknolojiler (dijital teknoloji, fiber optik
teknolojisi, lazer teknolojisi, akıllı terminal, internet, tele
işlem, videotex, telekonferans, fax, CD-Rom ve video-disk.) ve
• Esnek otomasyon teknolojileri.
• Yeni temel teknolojiler kapsamında yeralan jenerik
teknolojiler ise gelişmiş malzeme teknolojileri, biyoteknoloji ve
enerji teknolojileri, nükleer enerji, uzay ve havacılık
teknolojilerinden oluşmaktadır:
• Yeni gelişmiş malzeme teknolojileri; yüksek
moleküllü polimerler, süper iletkenler ve seramik gibi yeni
malzemelerin işlevsel özellikleri bu kategoriye dahil edilebilir.
• Biyoteknoloji ve gen mühendisliği; yeni ürünlerin
geliştirilmesi ve verimin arttırılması için fermantasyon ve genetik
mühendisliği teknikleri gibi biyolojik yöntemlerin kullanılması.
• Enerji teknolojileri; doğal kaynakları enerjiye
dönüştürebilen bilim ve teknolojiler (Örneğin, güneş pilleri.).
• Nükleer enerji.
• Uzay ve havacılık teknolojisi.
Özellikle mikro-elektronik ve bilgi teknolojileri
başta gelmek üzere yeni teknolojiler (mikro-elektronik,
nanoteknoloji ve mikro-nano teknoloji) tüketime sunulan elektronik
ürünlerde bir dizi önemli gelişmeye yol açmanın yanısıra; yeni araç
ve ekipmanların imal edilmesine ve ileri imalat ekipmanlarının
üretilmesine de neden olmaktadır. İleri imalat ekipmanları imalat
süreci üzerinde rekabet gücünü önemli ölçüde etkileyen bir çok yeni
niteliğin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Üretilen ürün ve üretim
ekipmanlarının hacimce küçük olması, üretim süreci ve ürünlere
güvenilirliğin artması, uyumlu olma, modüler olma, bölünebilirlik,
işlem hızı ve düşük enerji tüketimi bu tip niteliklerdendir. Fiziki
hacmin küçük olması, yerden tasarruf edilmesine ve üretim süreci ve
ürünlerin üretiminde tercih olanaklarının fazla olmasına yol açmakta
ve büyük miktarlarda bilginin işlenmesi ve depolanmasına imkan
tanımaktadır. Yeni ürün ve ekipmanların üretimi ve dizaynı, hepsi
bir araya getirildiğinde bir bütünün (sistemin) parçalarını
oluşturan çok fazla sayıdaki modül, program veya birim tarafından
üretilebildiği için tüketicilerin farklı ve karmaşık taleplerine
küçük partiler halinde büyük miktarlarda üretimde bulunmak suretiyle
cevap vermeyi (esnek üretim modeli) kolaylaştırmaktadır.
Yeni teknolojiler, donanımdaki bu tip
değişikliklerin yanı sıra bilgi ve iletişim akımlarını iyileştirmeyi
ve firma içindeki işçi ve yöneticilerin karar alma, koordinasyon ve
işbirliği kapasitesini artırmayı amaçlayan örgütsel değişiklik ve
yeniliklere de yol açmaktadır. Bu değişiklikler, talepteki hızlı
değişiklikler ve ürün kalitesinin artırılmasına daha fazla duyarlı
olan değişikliklerdir. Eski seri üretim paradigmasına kıyasla yeni
teknolojiler daha farklı idare ve kontrol yapısına ve rekabet
stratejisine sahiptir. Bürokratik niteliği fazla olan merkezi
kumanda ve kontrol sistemleri daha az hiyerarşik olan ve katılımcı
karar alma esasına dayanan kontrol mekanizmaları ile yer
değiştirmektedir. Birbirinden ayrı işlevsel departmanların, standart
rutinlerin, prosedürel ve kişisel meslek tanımlarının yerini
karşılıklı işbirliği ve ilişki bağlantıları ile uygulanabilir
prosedürler almaktadır. Ürünlerde ve üretim sürecinde bilgi ve yeni
teknolojilerin payı arttıkça emek sadece tek bir görevi ifa etmekle
görevli bir maliyet unsuru olarak görülmemeye başlanmıştır. Yeni
teknolojilere uyum sağlayabilen, çok yönlü yeteneğe sahip, yaratıcı,
öğrenebilir, güvenilir ve sorumlu bir beşeri sermaye önemini
gittikçe artırmaktadır. Yeni teknolojiler üretim sürecinin
esnekliğini artırdığından; başka bir ifadeyle, yeni teknolojiler
daha az zamanda piyasaya daha fazla yeni ürün sürülmesine ve
tüketici tercih ve taleplerine uygun olarak mevcut ürünlerin
kalitesini artırmaya imkan tanıdığından rekabet gücünün artırılması
yalnızca maliyetleri azaltmaya değil; bunun yanı sıra, sürekli
yenilik ve icatta bulunma ve tüketici talep ve tercihlerine hızlı
bir şekilde cevap vermeye bağlı bir hale gelmiştir
(Alcorta,1992:11-12).
Bu açıklamalardan sonra şimdi iş yaşamı ve toplum
üzerinde önemli etkilerde bulunacağı kabul edilen başlıca yeni
gelişen global teknolojileri ve etkilerini ele almaya çalışalım
(Emerging Technologies,1999:9).
içerik
Yarı iletken materyaller üzerinde işlem, depolama ve
karşılaştırma yapan fonksiyonların tek bir birim üzerinde entegre
edilmesidir (European Commission, 2001). Mikroelektronik, işlem
fonksiyonu ile birlikte duyargaları (sensör) içeren mikroteknolojiye
dayalı minyatür sistemleri kullanır. Mikroteknoloji, milimetre
boyutundaki araç ve yapıların mikron (1 milimetre) ve nano (1/1000
milimetre) büyüklüğünde imal ve dizayn edilmesidir. Mikroelektronik,
günümüz sanayisinde ve özellikle bilgisayar ve bilgi
teknolojilerinde yaygın olarak kullanılan ve boyutların hızla
küçülmesi sonucu nanoteknolojiye yol açan bir alandır. Bilginin
işlenmesi ve yayılmasının yanı sıra makinelerin kontrolünde
mikro-elektronik belirleyici bir konumdadır. Bu alandaki gelişmeler
daha fazla bilginin depolanması ve işlenmesine yol açarak daha düşük
maliyetle daha hızlı ve kaliteli üretim ve üretim süreçlerinin
ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Süper iletkenler, bilgisayar ve
mikro-chip (kırıntı yonga) teknolojisinde yeni gelişmelere olanak
tanımakta ve mikro-elektronik üretim ve üretim süreçlerinin
bilgisayar destekli ve bilgisayar kontrolünde yapılmasını sağlayarak
verimliliği artırmakta ve bu teknolojileri kullanan firma ve
ülkelerin rekabet gücüne olumlu katkıda bulunmaktadır.
Yeni temel teknolojilerdeki hızlı ilerleme yeni
ekonominin süratle ‘ağırlıksız ekonomi’ (weightless economy)
olmasına neden olmaktadır. Ağırlıksız ekonomide katma değer ve birim
ürün başına karlılık oranı son derece yüksek olmasına rağmen
üretilen mal ve hizmetlerin nihai değeri içinde üretiminde
kullanılan hammadde ve enerjinin payı dikkate alınmayacak kadar
küçük değerlere düşmektedir.
içerik
Nanoteknoloji, atom ve molekül ölçeğinde özel yöntem
ve tekniklerle yapıların, materyallerin ve araçların inşa
edilmesini; bu ölçekte ölçme, tahmin etme, izleme ve yapım
faaliyetlerinde bulunmayı ve bu ölçeğin bazı temel özelliklerinden
yararlanma kabiliyetini ifade eder (Holister, 2002:4).
Nanoteknoloji [34]günlük yaşamımızı toptan değiştirecek güçte yeni
bir teknolojidir. Bilgi teknolojileri ve internet, geleneksel-kurulu
piyasalarda ve mevcut teknolojik altyapı içerisinde, yaşamımızı
değiştiren uygulamalara sahne olmuştur. Nanoteknoloji; kullandığımız
aletler, bilgisayarlar, yapılar, elbiseler ve materyalleri
değiştirecek ve yeni ürünler, piyasalar ve yaşam tarzını gündeme
getirecektir. Nanoteknoloji, yalnızca minyatürize olmuş ürün ve
üretim yapıları ortaya çıkarmayacak; bunun yanı sıra, üretim
sürecinde kullanılan materyaller atom ve moleküler düzeyde ele
alınıp işleneceğinden, atom (kuantum) fiziği devreye girecektir. Bu
anlamda nanoteknoloji çeşitli alanlarda yeni teknoloji, piyasa ve
ürünlerin ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Bu alanlar
şunlardır:
• Biyoteknolojiye dayanan moleküler mühendislik.
Bazı canlı sistemlerin (hücre ve daha alt düzeydeki canlı
organizmalar) ölçeği mikrometre ile nanometre aralığındadır.
Nanoteknoloji, enzim gibi insan sağlığı ve yaşamı açısından son
derece önemli olan bazı biyolojik birimlerin insan yapısı yarı
organik birimlere dönüştürülmesini sağlayabilir. Örneğin, enzim ve
silikon çipler birleştirilerek insan sağlığını gözleme ve teşhiste
veya ilaç dozunu ayarlamada kullanılabilecek biyo-sensörler elde
edilebilir.
• Yarı iletkenlere dayalı elektronik teknolojisi.
Elektronik çiplerin kapasitesi çok üst düzeylere çıkarılabilir. Yeni
ve çok daha güçlü çiplerin imal edilmesi (kuantum bilgisayarları)
ise iletişim ve bilgi teknolojilerinde yeni bir dönüm noktasını
oluşturabilir ve günlük yaşamımızı son derece karmaşık; ancak o
ölçüde de kolay bir hale getirebilir.
• Yeni materyallere dayanan araç ve süreçler. Nano
ölçekte üretilen materyaller atom ve molekül düzeyinde standartlara
ve kaliteye sahip olacak ve bileşik materyallerde nano partiküllerin
kullanılması bu bileşiklerin gücünü artırıp, ağırlıklarını
azaltacak, kimyasal ve ısı ile alakalı dirençlerini yükseltecek ve
ışık ve benzeri radyasyonla olan etkileşimlerini değiştirecektir.
Örneğin, nanoteknoloji ile yapılacak bir karbon kaplama kusursuz bir
atom dizilişine sahip olması dolayısıyla sürtünmeyi minimum düzeye
indirgeyecektir. Bu durum ise makinelerde yeni bir devrime yol
açacaktır. Her halükarda gelecekte nanoteknolojiye dayanan
materyaller kullanmayan firmaların rekabet güçleri büyük ölçüde
ortadan kalkacaktır.
içerik
Mikro ve nano ölçekteki bir dizi teknoloji, uygulama
ve kavramı bünyesinde barındıran; nano ölçekteki teknoloji ve
uygulamaları mikro ölçeğe aktaran ve her iki ölçekteki özgün özellik
ve fonksiyonlardan faydalanarak mikroteknoloji ile nanoteknolojiye
işlevsellik katan bir teknolojidir. Kısaca mikro ve
nanoteknolojileri birbirine entegre eder.
Hali hazırda nanoteknoloji veya mikro-nanoteknoloji
kullanan veya gelecek beş-on yılda bu teknolojilerin
kullanılabileceği bazı alanlar şunlardır (Holister, 2002:7): İlaç
sanayii, güneş enerjisi, hidrojen üretimi, bataryalar, görüntü
teknolojisi, nano tüp içeren bileşikler, nano partiküle sahip
bileşikler, kaplamalar (özellikle karbon kaplama), alaşımlar, hücre
büyümesini artıran implantasyonlar, yalıtım, duyargalar (sensörler),
foton üretimi ve dedektörü, yeni lazerler, biyo-analiz araçları,
silah sanayii, biyolojik ayrıştırma teknolojileri, tıbbi görüntü
teknolojisi, filtreler, yapıştırıcılar, cilalar, yağlayıcı ve
parlatıcı maddeler, boyalar, yakıt ve patlayıcılar, tekstil, yüksek
kapasiteli bilgisayar diskleri, yeni tür bilgisayar çip ve
hafızaları, optik parçalar ve karbon tabanlı kütüphane ve
veritabanları.
------------------------
[34] Nanoteknoloji dünyası geleneksel olarak
0,1-100 nano metre aralığında tanımlanır. Bir nano metre bir
mikronun (milimetre) binde biridir.
içerik
Yeni ekonominin ortaya çıkmasında rol oynayan diğer
bir faktör de iktisadi faaliyetlerin hızla globalleşmesi ve mal,
sermaye, teknoloji ve hizmetler ile üretim ve dağıtım süreçlerinde
global düzeyde serbestleşme ve deregülasyon eğiliminin varlığıdır.
Son otuz yılda üç alanda iktisadi serbestleşme ve deregülasyon
hareketleri söz konusu olmaktadır:
(1) Mal ve hizmetlerin ticaretinde uygulanan tarife
ve tarife dışı ticaret engellerinde azalma (korumacılığın
gerilemesi);
(2) Ulusal piyasaların dalgalanmaya bırakılması ve
dolaysız yabancı sermaye yatırımları ve diğer uluslararası sermaye
akımları ile teknoloji transferleri önündeki engellerin azaltılması
(finans ve sermaye piyasalarının serbestleştirilmesi) ve
(3) Telekomünikasyon, hava taşımacılığı, finans ve
sigorta sektörleri başta gelmek üzere mal, hizmet ve finansal
faaliyetlerin deregülasyonu ve tekellerin ortadan kaldırılması
(yurtiçi piyasaların deregülasyonu).
Bu gelişmeler sonucunda global düzeyde teknoloji
akım ve transferlerinin hız kazanması ve rekabetin artması mal ve
hizmet fiyatlarında dramatik düşüşlerin meydana gelebilmesine imkan
sağlamaktadır. (Şekil 11). Örneğin, 1930’larda yaklaşık 0.70 Dolar
olan mil başına ortalama ulaşım maliyeti, teknolojik gelişmeler
sayesinde hızlı bir düşüş trendi göstermiş ve 1990’larda 0.10 Dolara
kadar düşmüştür. Benzer şekilde 1930 yılında 245 Dolar olan New
York ile Londra arasındaki üç dakikalık bir telefon görüşmesinin
maliyeti 1990’da 3.30 Dolara düşerken; bilgisayar maliyetleri son 40
yıl içinde 125 kat düşerek 1990’larda 1000 Dolara kadar
gerilemiştir.(IMF, 1997:46.) Bu eğilim, yeni teknolojik gelişmelerin
yeni ürün ve üretim süreçlerinin geliştirilmesini sağladığı
piyasalarda yaygındır.
Dünya, son yıllarda global düzeyde büyük bir yapısal
dönüşüme sahne olmaktadır. Merkezi planlamaya dayalı ekonomilerin
piyasa ekonomisine geçerek dışa açılmaları 1990’lı yıllardaki
değişim sürecinin önemli bir aşamasını meydana getirmektedir. Öte
yandan, finansal piyasalardaki serbestleşme sermayenin uluslararası
açıdan mobilitesinin artmasına yol açmakta, bilgi ve iletişim
alanlarında görülen teknolojik gelişmeler ulaşım, iletişim ve
bilgiye ulaşma maliyetlerinde dramatik düşüşler meydana
getirmektedir. Bu değişim süreci, sonuçta bir çok sektörü
uluslararası ticarete açmakta ve fiziksel engelleri azaltarak
dünyayı global bir bilgi toplumuna dönüştürmektedir.
Globalleşme [35] süreciyle birlikte sosyal
ilişkiler, göreceli olarak, ulusal sınırlar, zaman ve mesafe gibi
kısıtlamaların etkisinden uzakta oluşmaktadır. Bu süreç, iktisadi
açıdan, mal ve hizmetler ile sermaye, emek ve teknoloji gibi üretim
faktörlerinin uluslararası mobilitesi önündeki her türlü engelin
göreceli olarak azalması sonucu meydana gelen mal ve faktör
piyasalarındaki entegrasyona karşılık gelmektedir.
Uluslararası arbitraj maliyetlerinin daha önceki
dönemlere kıyasla çok büyük miktarlarda azalması olarak da
tanımlanabilecek iktisadi globalleşmeye yol açan faktörler iki ana
başlık altında toplanabilir: İktisadi globalleşmeye yol açan
faktörlerin ilk grubunu ulus devletlerin ya da uluslararası
kurumların kontrolü dışında oluşan ve büyük ölçüde teknolojik
gelişme ve yeniliklere dayalı faktörler oluşturmaktadır. Global
ekonomik entegrasyonun oluşmasında ulus devletlerin rolünü göreceli
olarak azaltan ve globalleşmenin arkasında yatan asıl neden, ulaşım,
iletişim ve enformasyon alanlarında yaşanan hızlı teknolojik gelişme
ve yeniliklerdir. Teknolojik gelişme bir yandan ulaşım ve iletişimi
daha kolay ve ucuz bir hale getirirken; öte yandan, bilgi toplama,
analiz etme ve transfer etme imkanlarını artırmış ve kişi ve
firmaların faaliyetlerini global düzeyde koordine etmelerini
kolaylaştırmıştır. İktisadi globalleşmeye yol açan faktörlerin
ikinci grubunu ulus devletlerin kendi tercihleri ya da GATT, WTO,
Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası örgütlenmelerin veya bölgesel
entegrasyonların politikaları çerçevesinde benimsenen
serbestleştirme (liberalization) yönündeki uygulamalar meydana
getirmektedir. Bu konudaki üçüncü gelişme 90’lı yıllardan itibaren
çok sayıdaki ulus devletin piyasa ekonomisi modelini ve hukuk
devleti ilkesini benimsemesidir. Ülkeler ekonomilerini dış ticarete
ve yabancı sermayeye açtıkları ve liberal değerlere dayanan bir
siyasi ve iktisadi sistemi benimsedikleri ölçüde rekabet güçlerini
artırmak zorunda kalmaktadırlar.
Ulusal firmalar, araştırma-geliştirme (ar-ge)
maliyetlerini azaltmak, ileri teknolojilere ulaşmak, ortakların
bilgi birikiminden yararlanmak, ürün hayat döngüsünü kısaltmak,
üretim maliyetlerini azaltmak, yabancı piyasalara girişi ve yabancı
finansal kaynaklara ulaşmayı sağlamak ve yüksek düzeyde kalifiye
eleman temin etmek için yabancı firmalarla işbirliğine gitmekte ve
üretim sürecinin karmaşıklığı arttığı ölçüde stratejik işbirliği
yapmaktadırlar (Boyer ve Drache, 1996:72). Böylece ülke içinde
faaliyet gösteren ulusal firmalar üretim faaliyetlerini ulus ötesine
taşımakta ve üretim faaliyetlerinin gittikçe artan bir kısmı çok
uluslu şirketlerce ve hatta global şirketlerce uluslararası bir
alana taşınmaktadır.
Mal ve hizmet üretimi ve ticaretinin
globalleşmesinin yanı sıra, finans piyasalarının ve sermayenin
mülkiyetinin, piyasaların, iş stratejilerinin, teknoloji, ar-ge,
bilgi ve tüketim ile yaşam tarzının globalleşmesi dışa açılmakta
olan ekonomilerin firma ve sektörlerinin, yurtiçi ve uluslararası
piyasalardaki rakipleriyle ürün fiyatı ve kalitesi açısından daha
şiddetli bir rekabete girişmelerine yol açmaktadır. Şirketler ortaya
çıkan bu yeni realite ile başa çıkabilmek için global stratejileri
benimsemek durumunda kalmaktadırlar.
İletişim açısından globalleşme; kişilerin bilgisayar
ağları, telefon ve kitle iletişim araçları gibi teknolojik araçlar
yardımıyla bulundukları yer ve devlet sınırlarından bağımsız bir
şekilde birbirleriyle kurdukları bağlantıların yoğunlaşmasını ifade
ederken, organizasyonlar bakımından globalleşme; sınır ötesi ağlar
şeklinde faaliyet gösteren şirketlerin, dernek ve vakıfların ve
kurumların sayıca artmaları ve çeşitlilik göstermeleri anlamına
gelmektedir. Benzer bir şekilde hiç bir ülkenin etkisinden
kurtulamadığı ve Dünya’da yaşayan herkesin bir biçimde etkilendiği
“global ısınma ve soğuma”, ozon tabakasının incelmesi, bazı doğal
kaynakların dünya çapında hızla tüketilmesi ve yeryüzündeki
biyolojik çeşitliliğin azalması gibi olgular ekolojik anlamda
globalleşmeyi gündeme getirmektedir. Üretim alanında, otomobiller ve
mikro-elektronik gibi sektörlerde yaygınlaşan “global fabrikalar”
ortaya çıkmaktadır. Bu tip bir üretim tarzında ar-ge, materyallerin
işlenmesi, montaj ve kalite kontrolü gibi imalat sürecinin farklı
safhaları tek bir ülkede gerçekleştirilmemekte ve nihai ürüne birden
çok ülkedeki üretim faaliyetleri katkıda bulunmaktadır. Global
düzeyde kullanılan para birimleri ve tanınan kredi kartları ortaya
çıkmakta, dünyanın her tarafından işlem yapılabilen piyasalar
oluşmakta ve böylece para ve finansman açısından globalleşme
dünyanın her tarafında yaygınlaşan ve gelişen iktisadi ilişkilere
karşılık gelmektedir. Öte yandan, askeri anlamda globalleşme
kıtalararası balistik füzeler, casus uydular ve yıldız savaşları
sistemleri gibi global ölçekte etkide bulunabilen silah
sistemlerinin geliştirilmesini ve bütün dünyanın tek bir stratejik
alan haline dönüşmesini simgelemektedir.
Globalleşme, dünyadaki hemen herkesin günlük
yaşamını etkileyebilen teknik ve idari standartlar ve evrensel insan
hakları gibi bir çok norm ve kuralın ulus-üstü bir nitelik kazanması
anlamına gelmektedir.
Globalleşme, bir süreç olarak ele alındığında,
ekonomik, sosyal, siyasal ve teknolojik boyutlara sahip birden fazla
değişim sürecini ifade eder. Bu anlamda globalleşme dünyada yaşayan
insanların çok büyük bir kısmını kapsayan ve bunları adeta tek bir
toplumsal birimde, yani global toplumda bir araya getiren tüm
süreçlere atıfta bulunur. Başka bir ifadeyle, globalleşme,
birbirlerinden çok uzak yerlerde meydana gelen olayların etkilediği
farklı yerleri birbirine bağlayan küresel niteliğe sahip sosyal
ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilir (Giddens, 1990).
Meydana gelen değişim süreçleri bir yandan sosyal ilişkilerde
tekdüzeliği, melezleşmeyi ve bağımlılığı artırırken, öte yandan
para, insan, değer ve fikirlerin global düzeydeki ağlar yoluyla
ulusal sınırlar arasında daha hızlı ve kolay bir şekilde hareket
etmesine yol açmaktadır. Bu tip süreçler, teknolojik ilerlemeyi,
bilgi ekonomisinin ortaya çıkmasını, uluslararası işbirliğinin
artmasını, çok uluslu şirketlerin ve uluslararası kurumların ön ayak
olduğu yeni bir kapitalist ekonomik ve siyasi yapı ve yapısal uyumun
ortaya çıkmasını kapsar (O’Riordan, 2001:26).
Globalleşme subjektif ölçütler dikkate alınarak da
tanımlanabilir. Buna göre globalleşme; dünyanın, ekonomik, siyasi ve
teknolojik güçler tarafından sosyal ilişkilerin mesafe ve sınırların
kısıtlamalarına bağımlılığının azaldığı bir sosyal alana dönüştüğü
hissini ve bir bölgedeki değişiklik ve olayların diğer bölgelerdeki
insanların ve toplumların yaşamı üzerinde önemli değişikliklere yol
açtığı görüşünü yansıtır. Başka bir ifadeyle, globalleşme ulus
devlet ve bireylerin kontrolü dışındaki değişiklikleri kapsayan
kronik bir güvensizlik ve siyasi bir kadercilik hissi ile ilişkili
bir kavramdır (Held, et. al., 1999:1).
Globalleşme taraftarları, globalleşmeyi
özgürleştirici bir güç olarak görürler ve herkese hayallerini
gerçekleştirebilmek için daha fazla fırsat ve tercih hakkı sağlayan
bir süreç olarak bakarlar. Globalleşme mobiliteyi, esneklik ve
uyumu, değişim kapasitesini ve bağlantıları artırır. Globalleşme,
üretimin uluslararasılaşmasını, sermayenin daha fazla mobil hale
gelmesini, Güney’den Kuzey’e göç hareketlerini, rekabetin global
düzeyde artmasını, devletlerin globalleşen dünyanın birer aracı
haline gelmesini içerir ve dünyayı daha fazla bağlantı ve sosyal
ilişkiye sahip olan global bir köye dönüştürür (Wilson ve
Dissanayake, 1996:146). Bu görüşe göre globalleşme, ekonomik
kararların gittikçe artan oranlarda devletin kontrolü dışında
alınabilmesine olanak sağlayan ve tüm dünyayı global düzeyde ve
kalitedeki ürünlerin piyasası haline dönüştüren bir süreçtir.
Şüpheci ve kötümser görüşler ise globalleşmeyi
kültürlerin tekdüzeleşmesine ve siyasi özerkliklerin ortadan
kalkmasına yol açan bir süreç olarak algılar. Bu çerçevede,
globalleşme Batı kaynaklı ve özellikle ABD’den gelen bilgi ve
bireycilik, materyalizm, tüketim kültürü ve laiklik gibi değerleri
dünyanın her yanına yayar. Sonuçta global kültür gittikçe artan bir
düzeyde Batı ya da Amerikan kültürü haline gelir ve kültürel
emperyalizm ortaya çıkar. Bu açıdan bakıldığında globalleşme Üçüncü
Dünyanın uzun yıllardır içinde bulunduğu ve kolonileştirme olarak
adlandırılan sürecin günümüzde moda haline gelen karşılığından başka
bir şey değildir. Kötümserlere göre globalleşme yerel/yerli
kültürlerin tahribine, farklı kimliklerin ve değerlerin yok
olmasına, ulus devletlerin gücünün azalmasına, zengin ve yoksul
arasındaki uçurumun artmasına ve eko-sistemlerin yok olmasına yol
açan bir süreçtir. Globalleşme insanların karşı karşıya kaldıkları
risk ve belirsizlikleri artıran etkili ve süreklilik özelliği
taşıyan bir olgudur.
Globalleşme çok boyutlu bir olaydır ve bu nedenle
globalleşme tanımı, globalleşmenin farklı süreçlerini de içinde
barındırmalıdır. Buna göre globalleşme, “global düzeyde meydana
gelen finansal, ekonomik, çevresel, siyasi, sosyal ve kültürel
süreçlerin yerel, ulusal ve uluslararası ölçekte etkisini gittikçe
artırması” olarak tanımlanabilir (UN-CEPAL, 2002:17). Başka bir
ifadeyle, globalleşme global düzeydeki sistemlerin gelişmesine ve
şekillenmesine katkıda bulunan bir süreçtir.
Ekonomik globalleşme, mal, hizmetler, teknoloji ve
sermayenin ulusal sınırların ötesinde mobilitesinin artması anlamına
gelmektedir. Globalleşme mevcut dünya sistemini oluşturan devletler
ve toplumlar arasında çok yönlü bağlantılara ve ilişkilere karşılık
gelmektedir. Dünyanın bir yerinde alınan kararların,
gerçekleştirilen faaliyetlerin ve gerçekleşen olayların dünyanın çok
uzak yerlerindeki toplumlar ve bireyler üzerinde önemli etkilerinin
olduğu bir süreci tanımlamaktadır. Globalleşme, “kapsam” ve
“yoğunluk” olmak üzere iki farklı olayı içermektedir. Globalleşme,
bir yandan dünyanın tümünü kapsayan ya da dünya çapında faaliyet
gösteren bir süreci ifade ederken; öte yandan, ilişkilerin
seviyesinde, karşılıklı bağlantılarda ya da devlet ve toplumların
birbirine bağımlılığında yoğunlaşmayı ifade etmektedir (Boyer ve
Drache, 1996).
Finansal globalleşme ise “ulusal finans piyasalarını
ayıran sınırların ortadan kalkması ve uluslararası sermaye
akımlarının ileri boyutlar kazanması sürecini ifade eder” (Ongun,
1993:35). Bretton Woods sisteminin 1973 yılında devreden çıkmasıyla
faiz oranlarının serbestçe belirlenmeye başlanması bir yandan
enflasyon seviyesinde hızlı bir artışın meydana gelmesine; öte
yandan, para ve sermaye piyasalarında risk ve oynaklığın artmasına
yol açmıştır. Gelişen teknoloji, riskleri azaltmak ve pozitif getiri
elde etmek isteyen sermaye sahiplerinin bu ihtiyaçlarına yanıt
verecek yeni finansal araç ve piyasaların ortaya çıkmasını
kolaylaştırmıştır. Global ticaretin artması, üretimin
uluslararasılaşması ve çok uluslu şirketlerin faaliyetlerinin önem
kazanması ortaya çıkan bu piyasaların (euro-piyasalar, swap,
forward, opsiyon ve future piyasaları) önemini artırmıştır.
Teknolojik gelişmelerin sınır ötesi para-sermaye ve belge
transferindeki maliyetlerini ve bu işlemlerin gerçekleşme hızını
önemli ölçüde azaltması global ölçekte mal ve hizmet ticaretine
kıyasla para-sermaye ticaretini daha karlı bir hale getirmiştir.
Gittikçe artan finansman ihtiyacını karşılamada ulusal piyasaların
euro-piyasalarla rekabet etmekte güçlükle karşılaşması, sermaye
hareketlerinde ve döviz kontrolleri üzerinde kamu müdahalesinin
azalması veya tamamen kaldırılması ile sonuçlanmıştır. Süreç
sonucunda ulusal paraların milli sınırlar dışında oluşturdukları bir
para ve sermaye sistemi olan euro-para piyasaları ve kamusal
regülasyonlara tabi olmayan, euro-paralar ile işlemlerin yapıldığı
ve ulusal paralar dışında finansal olanakların sunulduğu
euro-merkezler meydana gelmiş ve finansal serbestleşme faaliyetleri
ile birlikte finans piyasaları ve finansal faaliyetler global
düzeyde yoğunlaşmış ve entegre olmuştur.
------------------------
[35] Globalleşme bölümünün yazılmasında Aktan ve
Vural’ın şu çalışmasından geniş ölçüde yararlanılmıştır: C. Can
Aktan ve İstiklal Y. Vural, Globalleşme: Fırsat mı, Tehdit mi?
İstanbul: Zaman Kitapları, 2004.
içerik
Yeni ekonomi kabaca dört endüstriyi içerecek şekilde
kullanılır: Bilgisayar yazılımları, internete dayalı işlemler
(internete erişim, servis ve içerik sağlayıcılar), bu iki piyasayı
destekleyici nitelikte olan iletişim servis ve ekipmanları ve
biyoteknoloji. Yeni ekonomi, temelde yüksek sabit maliyetlere ve
ölçek ekonomilerine odaklanan eski ekonominin aksine “kazanan her
şeyi alır” ilkesini ve hızlı değişimi bünyesinde barındıran talep
yönlü ölçek ve kapsam ekonomilerine dayanır ve büyük ölçüde “ağ
etkisi” içerir. Yeni ekonomi eski ekonomiye kıyasla bazı esaslı
özelliklere sahiptir (Tablo 1). Bu özellikleri bazı başlıklar
altında özetlemeye çalışalım.
içerik
Yeni ekonomide hem nitelik hem de nicelik açısından
bilginin önemi gittikçe artmaktadır. “Bilgi emek ve sermayenin
pabucunu dama atarak adeta yegane üretim faktörü haline gelmektedir”
(Drucker, 1988:15) Bu nedenle yeni ekonominin en önemli
özelliklerinden biri bütün iktisadi faaliyetlere bilginin entegre
edilmesi, başka bir ifadeyle iktisadi faaliyetlerdeki bilgi
yoğunluğunun göreceli olarak önemli oranda artmasıdır. Bilgi
ticareti ve bilgi yoğun mal ve hizmetlerin ticareti büyük ölçüde
arttığı için günümüzde bilgi bir ürün olarak çok daha önemli bir
hale gelmiştir. (Smith, 2002) Bilişim teknolojileri bir ekonominin
bilgi temelli olmasına imkan sağlamaktadır. Bilgi ekonomisinde
bilginin yaratılması, hem bilgi işçilerine hem de bilgi
tüketicilerine yani insanlara aittir. Bilgi ekonomisinde
kuruluşların en önemli kaynakları klasik üretim faktörleri değil,
bilgi ve beşeri sermayedir. Bilginin üretilmesi ve mal olarak
kullanılması, yenilik ve icatlar, yeni ekonomide servet ve refahın
oluşmasında temel belirleyicidir. Bilgi, üretimin verimliliğini,
üretim ve dağıtım sürecinin etkinliğini, ürünlerin kalite ve
miktarını ve üretici ve tüketiciler açısından mal ve hizmetler
arasında tercihte bulunma olanağını artırmada en temel araçtır.
Firma ve endüstrilerin başarılı olabilmesi yenilik ve icatta
bulunmalarına, yeni ürünler geliştirmelerine, yeni hizmetler
sunmalarına ve ürün ve mallarında bilgi yoğunluğunu artırmalarına
bağlıdır.
Dünya ekonomisinde önemli bir yere sahip olan
ülkelerde bilgi ekonomisi gittikçe önemini artırmaktadır. Bilgi,
yaşam standardını belirleyen en önemli faktördür ve günümüzde
teknolojik açıdan en ileri düzeyde olan ekonomiler bilgiye dayalı
ekonomilerdir. Uluslararası rekabet gücü, nihai anlamda
vatandaşlarına en yüksek hayat standardını sürdürülebilir bir
çerçevede sağlayabilme kapasitesi olarak tanımlandığından güçlü bir
bilgiye dayalı ekonomiye sahip olan ülkeler rekabetçi bir üstünlüğe
de sahip olmaktadırlar. Bilginin, yaratıcılığın ve becerilerin
gittikçe daha fazla önem kazanması firmaların rekabet tarzlarını ve
ülkelerarasında karşılaştırmalı üstünlüğün kaynaklarını
değiştirmektedir. Bilgiye dayalı ekonomilerin öneminin artması bir
yandan büyüme üzerinde etkili olan faktörler, üretimin
organizasyonu, istihdam ve kalifiye işgücü gereksinimini üzerinde
önemli etkilere yol açarken, diğer yandan rekabet ve endüstri ile
ilgili politikalarda yeni uygulamaları gerekli kılmaktadır (Coates
ve Warwick,1999:11).
Bilgiye dayalı ekonomi, bilginin üretilmesi ve
kullanılmasının refahın artırılması ve yaşam standardının
yükseltilmesinde asıl rolü oynadığı ekonomidir. Bu türdeki bir
iktisadi yapıda bütün iktisadi faaliyetlerde her tür bilgi etkin bir
şekilde kullanılmakta ve tüketilmektedir. Bilgiye dayalı ekonomi,
başlıca iki faktörün sonucunda oluşmaktadır: İktisadi faaliyetlerin
globalleşmesi ve iktisadi faaliyetlerde bilgi yoğunluğunun artması
(Houghton ve Sheehan:2000:2). Son yıllarda bilgisayar ve iletişim
teknolojilerinde büyük gelişmeler meydana gelmiş ve bu teknolojiler
günlük yaşamda daha yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu
eğilim, iş dünyasında birim ürün başına iletişim ve enformasyon
teknolojilerine yapılan giderleri azaltmıştır. Öte yandan
dijitalleşme, sistem standartları ve yazılım-donanım
teknolojilerinin geliştirilmesi, teknolojik gelişmelerin geniş bir
kesim tarafından kullanılmasına neden olmuştur. Bilgi ve enformasyon
alanında görülen bu gelişme ve yeniliklerin en önemli özelliği, çok
küçük maliyetlerle çok büyük miktarlardaki bilginin depolanmasına,
transfer edilmesine ve üretilmesine olanak tanımasıdır (Houghton ve
Sheehan:2000:2) Öte yandan, daha önceki teknolojik yenilik ve
değişiklikler sadece belirli ürünler ya da sektörler üzerinde etkili
iken bilgi ve iletişim teknolojileri geniş kapsamlı (jenerik)
teknolojilerdir. Zira bu teknolojiler üretilen mallardan sunulan
hizmetlere, ar-ge’den pazarlama ve dağıtıma kadar iş hayatının tüm
zincirlerini etkilemektedir. Bilginin işlenmesi, aktarılması ve
depolanmasının marjinal maliyeti sıfıra yakın olduğundan bilginin ve
bilgi teknolojilerinin ekonominin tüm alanlarında uygulamaya
konulması hızlanmakta ve iktisadi faaliyetlerin tümündeki bilgi
yoğunluğu artmaktadır (Houghton ve Sheehan:2000:2).
İktisadi faaliyetlerin tümünde, bilginin önem ve
yoğunluğunun artmasının çok sayıda nedeni bulunmaktadır:
(1) Bilgi bir ülkenin refahının ve yaşam
standardının artırılmasında her zaman önemlidir; ancak, günümüzde
bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemelerin tüm iktisadi
faaliyetlerde kullanılan bilgi miktarını gittikçe artırması ve
bilginin daha ucuza mal edilmesine yol açması bilginin önemini daha
da artırmaktadır
(2) Bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin hızı
artmaktadır. Bilimsel araştırma ve ar-ge çalışmalarındaki artış
bilimsel ve teknolojik bilgi stokunun artmasına yol açmaktadır.
Teknolojik gelişmeler sonucu kullanılan ekipmanların kalitesi
artınca ar-ge’nin kapsam ve verimliliği artmakta ve neticede artan
iletişim, bu bilgi ve bulguların yayılmasını sağlamaktadır.
(3) Ar-ge ve iletişim maliyetlerinin azalması
piyasaları gittikçe artan bir oranda tüketicilere açmak suretiyle
global rekabeti şiddetlendirmektedir. Bir yandan, azalan ulaşım ve
nakliye giderleri firmaların yeni piyasalara ulaşmasını ve pazar
paylarını artırmalarına olanak sağlarken; öte yandan, bilginin
kolayca aktarılabilmesi ürün ve üretim süreçlerinin daha çabuk
taklit edilebilmesine yol açmaktadır. Bilginin hızla yayılması ise
neticede firmaların rekabet güçlerini artırmaları için rakiplerine
kıyasla daha hızlı bir şekilde yenilik ve icatlarda bulunmalarını
gerekli kılmaktadır.
(4) Kişilerin gelirlerindeki göreli artışların yanı
sıra kültürün (tüketim kültürünün) globalleşmesi sonucu talepte de
değişiklikler meydana gelmektedir. Refahın görece artmasıyla
birlikte tüketicilerin temel tüketim mallarına kıyasla boş zamanları
değerlendirmek (dinlenme-gezi, eğlenme, v.b.) için yaptıkları
giderler artmaya başlamakta, tüketicilerin mal ve hizmetlerin
kalitesine verdikleri önem artmakta, yaşam kalitesi önemli bir hale
gelmekte ve çevreye olan duyarlılık artmaktadır. Bütün bu
gelişmeler, bir yandan firmaların üretim faaliyetlerinde fiziki
unsurlara (arazi, hammadde ve kalifiye olmayan işgücü) bağımlılığını
azaltırken; öte yandan, firmaları çevre kirliliğini önleme,
yenilik-icatlar, yaratıcılık ve teknik üstünlüğe daha fazla ağırlık
verme baskısı ile karşı karşıya bırakmaktadır.
Yeni ekonomide yazılım, ilaçlar ve biyoteknoloji
ürünleri gibi bilgiye dayalı veya bilgi yoğun mallar ortaya
çıkmaktadır. Herhangi bir mal içindeki bilgi yoğunluğu arttıkça bu
tip malların marjinal maliyeti sıfıra yaklaşır, tüketimde rekabet
ortadan kalkar ve kamusal mallarla aynı nitelikleri taşır hale gelir
(Coates ve Warwick,1999:11-22). Bilgiye dayalı ürünlerin bilgi
niteliğini gösterdikleri durumlar şunlardır (Quah,1999:22,31):
(1) Ürünler sonsuz bir yayılma gücüne sahiptir. Özel
bir malı satın alan kişi diğerlerini tüketimden dışlayabilir ve özel
mallar kullanıldıklarında tüketilebilir. Oysa herhangi bir tüketici
bir bilgiyi kullandığında bilgi bir mal olarak varlığını sürdürür ve
böylece diğer tüketicilere sınırsız bir şekilde yayılabilir.
Dünyanın herhangi bir yerindeki farklı tüketiciler aynı anda bir
yazılımı indirerek kullandıklarında her bir tüketici için ürünün
kullanımında ve üründen sağlanan tatminde bir azalma olmaz.
(2) Bu tip ürünlerin piyasası fiziki nitelik
göstermez, mesafe ve yere bağımlı değildirler.
(3) Bir kişi daha önce bu tip ürünleri kullanmamışsa
ya da ilgili ürün grubu üzerinde uzman birisi ürünü denememişse
ürünün ne ölçüde faydalı olduğu bilinemez.
(4) “Kazanan bütün getiriye sahip olur” kuralı
geçerlidir. Bilgi yoğun malı ilk icat eden kişi o ürünün tüm
haklarına sahiptir.
(5) Bilgiye dayalı bir çok ürünün arzı ya da
kalitesi girdilere yapılan ilave ile artırılamaz. Daha fazla
bilgisayar programı kullanmak veya daha çok eleman çalıştırmak daha
iyi bir yazılımın ortaya çıkmasını garanti etmez. Bütün bu
özellikler nedeniyle bilgi mallarını üretenin başarısı için
maliyetlerini ve yeni yatırım giderlerini karşılamasını sağlayacak
bir süre boyunca patent ve telif gibi fikri mülkiyet hakları
sisteminin koruması altında geçici tekel oluşturabilmesi gereklidir.
Bilgi ve iletişim teknolojileri, belirli alanlardaki
maliyetleri önemli ölçüde azaltır ve organizasyonların bilgi ve
süreçleri aktarmada kodlama kapasitelerini artırırken kodlanmış
(codified) bilgi ile özgün bilgi arasındaki dengeyi bozarak özgün
bilgi kıtlığına yol açmaktadır. Bilgiye erişimin daha kolay ve ucuz
olması bilginin seçimi ve etkin kullanımı ile alakalı yetenekler ile
kodlanmış bilgileri kullanmak için gerekli olan özgün bilgi ve
tecrübeyi önemli bir hale getirmektedir. Bu nedenle, bilgiye dayalı
ekonomik yapıda çalışmak ve faaliyet göstermek, gittikçe artan bir
oranda, kavramsal ve yönetim ve iletişim yeteneği gibi özgün beşeri
yeteneklere sahip olmayı gerektirmektedir.
Bilgi ekonomisinin (ve globalleşmenin) olumsuz
özelliklerinden birisi ulusların yakınlaşmaktan ziyade kutuplaşma
eğiliminde olmalarına neden olmasıdır. Ülkeler çok zengin ya da çok
fakir olmak üzere iki kutuplu bir yapı içerisine girmektedirler.
Keza, ülkelerin yaşam standartları ve ekonomik faaliyetler
açısından farklı katmanlara bölünmesi söz konusudur ve bu durum
maalesef kalıcı bir özellik arz etmektedir. Ulusal, bölgesel, hane
halkı ve bireysel düzeyde eşitsizliği artıran bir çok durum
gözlenmektedir: Zengin daha zengin, fakirler ise daha fakir
olmaktadır. Bilgi ekonomisinin ağ ve öğrenmeye dayalı bir ekonomi
olması nedeniyle endüstriyel yoğunlaşmaya yol açtığı ve kazananın
tüm getirileri süpürdüğü bir rekabet ortamının şekillendiği ya da
bilgi ekonomisinin hiçbir firmaya piyasalar üzerinde daimi bir
kontrol imkanı sunmayacağı gerekçesi ile her alan ve düzeyde
materyal, firma ve iktisadi faaliyetlerin artacağı görüşlerinden
hangisi doğru olursa olsun; bilgi ekonomisi yeni bir iş modelinin
ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
içerik
Yeni ekonomi, iletişim ağlarıyla bütünleşen bir
ekonomidir. Analog hatlar yerine dijital iletişim ağlarının oluşması
ve klasik ana bilgisayar sisteminden web tabanlı sisteme doğru
gerçekleşen kayma iş dünyasında önemli dönüşümlere neden olmaktadır.
İletişim ağlarının band genişliğinin artması veri, metin, ses,
görüntü ve video şeklindeki multi-medya kaynaklarına kolayca ulaşıma
imkan vermekte ve buna bağlı olarak yeni kurumsal yapıların hızla
ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Yeni ekonomide her tür bilgi,
ses, yazı, görüntü, hareketli obje vs. bilgisayar ağları tarafından
iletilmektedir. Büyük miktarlarda bilgi son derece hızlı, ucuz ve
güvenilir bir şekilde alıcılarına ulaşmaktadır. Dijital ekonomide
cep telefonları, taşınabilir bilgisayarlar v.b. yaygın olarak
kullanılmaktadır. Yeni ekonomide, eskilerinin yerine geçen veya eski
yapıları tamamlayan, ucuz bağlantı ve enformasyon (internet) ile
yeni elektronik dağıtım kanalları oluşmaktadır. Bilgi ağları ve
bilginin dijitalleşmesi bilginin ticarete konu olması sürecini
hızlandırmaktadır. Yeni teknolojilere dayalı iletişim ağları, küçük
ölçekli işletmelere büyük ölçekli işletmelerin sahip olduğu ölçek
ekonomileri ve kaynağa ulaşma gibi ana avantajlara sahip olma imkanı
sunmaktadır. Öte yandan, büyük ölçekli işletmelerin belli
dezavantajları (katı bürokrasi, hiyerarşik yapı, değişim güçlüğü
v.b.) küçük işletmelerde bulunmamaktadır. Büyük ölçekli işletmeler
ancak küçük akışkan gruplar halinde örgütlenirlerse çeviklik,
özerklik ve esneklik kazanabileceklerdir.
Yeni ekonomide mal ve hizmetlerin bilgi yoğunluğu
arttıkça kullanıldıklarında veya tüketildiklerinde biten ya da daha
kıt hale gelen bir çok üretim kaynağının (sermaye, doğal kaynaklar
v.b.) aksine, bilgi ve enformasyonun paylaşılabilme ve kullanıldıkça
yayılma ve artma niteliği, ekonomideki kaynak kıtlığını saf bilgi
ürünleri ve bilgi yoğun ürünler açısından kısmen veya tamamen
ortadan kaldırmaktadır. Başka bir ifadeyle, yeni ekonomi, en yaygın
bir şekilde kullanıldıklarında üretici ve tüketiciler için ürünlerin
daha değerli olduğu ağ etkisine (network effects) sahip bir
ekonomidir. Ağ etkileri iki yolla ortaya çıkabilir. Telefon ve
internet gibi gerçek ağlarda, karşılıklı bağlantı veya karşılıklı
işleyebilir olma ağ etkisi yaratır. Örneğin, telefonun değeri,
eriştiği telefon hatlarının sayısı ne kadar fazlaysa o kadar artar.
Öte yandan, sanal ağlarda iktisadi muameleye konu olan mal veya
hizmetin değeri, çok geniş müşteri havuzu nedeniyle ilgili mal veya
hizmetin tamamlayıcılarının çok fazla olması sonucunda artar.
Windows XP ile çalışan bilgisayarların oluşturduğu sanal ağda XP
ürününün değeri bu ağın oluşturduğu havuzun büyüklüğü ile
bağlantılıdır. Her halükarda ortak standartlar ağ etkilerinin
önemini artıran temel unsurdur (Stenborg, 2002:51).
Ağ etkileri tüketimde ölçek ve kapsam ekonomilerinin
kaynağını oluşturur. Ağ etkilerinin olduğu piyasalarda, önemli
düzeyde yenilik ve icatlarda bulunmayan firmaların lider firmaya
yetişmesi ya da lider firmanın hakimiyetini sürdürmesi veyahut
ayakta kalması mümkün değildir. Talep yönlü ölçek ekonomileri
tüketicilerin belirli yazılımları kullanan veya tavsiye eden
donanımları almaları halinde ortaya çıkar. Benzer bir şekilde
belirli yazılımların alınması çok sayıda yazılımın kullanılmasını
zorunlu kılabilir. Örneğin, tüketiciler Linux işletim sistemini daha
güvenli bulsalar bile, çok sayıda yazılımın (Mp3, oyunlar ve diğer
yazılım programları) kendi standartlarına uygun bir şekilde
üretilmesi sayesinde bu tip tamamlayıcı ürünlerle uyumlu olan
Microsoft’un işletim sistemlerini kullanmak zorunda kalabilir.
Belirli bir yazılım formatını veya standardını kullananların
oluşturduğu ağ ne kadar büyükse bu format veya standardı kullanan
ürüne atfedilen değer o ölçüde artar. Bu durum yeni ekonominin
birçok endüstrisinde (kredi kartları ağları, video kasetler,
DVD’ler, Mp3’ler v.b.) söz konusudur.
Ağ endüstrilerinde lider konumunda olmayan
firmaların bu konuma ulaşabilmeleri ve bazen piyasa paylarını
artırabilmeleri endüstri liderince oluşturulan ağ etkilerinin lidere
sağladığı doğal avantajı (tekel gücünü) ortadan kaldıracak esaslı
bir yenilik ve icatta bulunmasına bağlıdır (Evans ve Schmalensee,
2001). Olaya tersinden bakarsak, yoğun ağ etkilerine sahip bir yeni
ekonomi endüstrisinde piyasada lider konumundaki firmanın
oluşturduğu standartları ve dolayısıyla ağ etkisini ortadan
kaldıracak bir yenilik ve icadın yapılması her an olasıdır. Bu
durumda, ağ etkilerinin olduğu piyasalarda takip eden konumundaki
firmaların esaslı yenilikler ortaya çıkarması; lider konumundaki
firmanın ise hayatta kalabilmek veya liderliğini muhafaza etmek
için, muhtemel rakipleri bu türden yenilikleri piyasaya sunmadan
önce, kendisine liderlik olanağı doğuran mevcut ürün, süreç veya
standartlarını ortadan kaldıracak yenilikleri oluşturma stratejisini
gütmesi gereklidir. Neticede ağ endüstrilerinde rekabet piyasa
liderliğini ele geçirmeyi veya muhafaza etmeyi amaçlayan bir
araştırma ve geliştirme yarışını içerir (Ahlborn, et.al, 2001).
Firmaların coğrafik açıdan kümelenmeleri ve ağ
oluşturmaları rekabet güçlerini artırmak bakımından son derece
önemlidir. Maliyetlerin ve karmaşıklığın artması ve teknolojinin
kapsamının genişlemesi firmaların diğer firma ve kurumlarla
teknolojiye ve işbirliğine dayalı ittifaklar oluşturarak faaliyette
bulunmasını gerektirmektedir. Bilgi ekonomisinde bir çok firma
farklı ülkelerdeki üstün teknoloji merkezlerinde (centre of
excellence) yerleşen çok boyutlu teknoloji firmaları haline
gelmektedir. Kümelenmeler, global iletişim kapasitesinin artmasına
rağmen, özgün bilgiye ulaşmanın ve bu bilgileri paylaşmanın en etkin
yolu olmaya devam etmektedir.
içerik
Yeni ekonomideki birçok endüstride rekabet
şiddetlidir. Firmalar piyasa güçlerini artırmak ve liderliği ele
geçirmek amacıyla yeni bir ürün geliştirmek veya esaslı bir yenilik
yoluyla mevcut ürünün yenisiyle yer değiştirmesini sağlamak için
birbirleriyle kıyasıya rekabet ederler. Firmaların bu tür bir
rekabetteki amacı yeni bir ürün ya da süreç yaratmak, yeni bir
kategori oluşturmak ve bu kategoride liderliği ele geçirmektir. Bunu
sağlamanın yolu ar-ge alanında yoğun yatırımlarda bulunmaktır.
Çeşitli ekonomik teoriler eski ekonomide firmalar arasındaki yoğun
rekabetin sonucunda istikrarlı bir monopolün oluşabileceği ve bu
monopolün uzun süre devam edebileceğini varsayar. Bazı yüksek
teknolojiye dayalı endüstrilerde durum oldukça farklıdır. Firmalar
piyasa liderliği için bir dizi zincirleme yarışın içindedirler. Çok
önemli yenilik ve icatlar her an meydana gelebilir. Değişim
maliyetleri ve kilitlenme etkisi mevcut ürünlerle daha iyi ve yeni
ürünlerin yer değiştirmesini ve piyasa liderinin takipçi firmalardan
herhangi biri tarafından alaşağı edilmesini engellemez. Microsoft
örneğinde olduğu gibi başlangıçta zayıf olan bir firma, eğer ar-ge
ve yüksek teknolojiye yeterli düzeyde yatırım yapabilirse, lider
konumundaki firmanın pozisyonunu sarsabilir ve piyasa liderliğini
ele geçirebilir.
Yeni ekonominin birçok endüstrisinde “kazanan her
şeyi alır” yarışı iki nedenden kaynaklanır (Stenborg, 2002:52): Bu
tip endüstrilerde söz konusu olan ağ etkisi, piyasaya tüketicilerin
tatminkar olmasını sağlayan bir ürünü ilk defa ortaya koyan firmanın
gittikçe daha fazla müşteri toplamasına, müşteri havuzu genişledikçe
ürettiği ürünün daha değerli bir hale gelmesine ve tekel pozisyonuna
yükselmesine yol açar. Öte yandan, bu türden endüstrilerde
genellikle firma düzeyinde ölçek ekonomileri sözkonusu olur, yani
firmalar yüksek sabit maliyetlerle çalışmak durumundadırlar. Bu
durum firmaların ortalama maliyetlerini olabildiğince azaltmak için
daha çok satış yapmalarını ve sürümden kazanarak düşük fiyatlarla
yüksek karlar etmelerini gerektirir. Yüksek teknolojiye sahip bazı
endüstrilerde, Netscape browser örneğinde olduğu gibi, ağ etkileri
ve ölçek ekonomileri, piyasada yaygınlık kazanma ve teknik
standartların geliştirilmesi ve piyasaya hakim kılınması için
ürünleri bedava vermeyi sağlayacak kadar güçlüdür.
içerik
Bilgi ekonomisi bilginin üretilmesinin yanı sıra
kullanılması ve yayılmasına dayalı bir ekonomidir. İşletmelerin ve
ulusal ekonominin başarısı bilginin üretilmesinin yanı sıra bilginin
ele geçirilmesi, içselleştirilmesi ve etkin bir şekilde
kullanılabilmesine bağlıdır. Bilgi ekonomisi, bilgi ve öğrenme yoğun
ilişkilere katılan firma ve bireylerin sosyo-ekonomik durumlarının
olumlu yönde etkilendiği, fırsatları değerlendirmenin ve belirli
yeteneklere sahip olmanın önem kazandığı ve öğrenme ve değişime
dayalı birikim ve deneyimler tarafından yönlendirilen bir ağlar
zinciridir. Bu nedenle, firmalar, yeni teknolojileri elde etmek ve
yeni fırsatlara erişmek için yeni örgütlenme ve yönetim tekniklerini
benimsemek zorundadırlar. Bu ise, yenilik ve icatlardan ortaya çıkan
bilgi ve tecrübelerin değiş-tokuş edilmesi sonucu mucitler,
üreticiler ve tüketicileri kapsayan karşılıklı bir öğrenme sürecine
sahip bilgi ağlarına katılmak suretiyle sağlanır.
Bilgi ekonomisinde firmaların artan rekabet
baskısının üstesinden gelebilmek için firma içinde karşılıklı
öğrenme ve tecrübe aktarımını teşvik etmeleri ve eksik ve yetersiz
yönlerini tamamlayacak unsurlar olarak dışarıdan yeni ortaklar
edinmeleri veya belirli ağlara katılmaları gerekebilir. Bu tip
ilişkiler, firmaların yenilik-icat süreci sonucunda ortaya çıkan
risk ve maliyetleri yaymasına, yeni araştırma sonuçlarına
erişmesine, yeni teknolojileri elde etmesine ve imalat, pazarlama ve
dağıtım süreçlerinde etkinliklerini artırmasına olanak sağlar.
Yenilik ve icatlar sistemini oluşturan endüstriler, üniversiteler ve
diğer araştırma kuruluşları ile devlet arasındaki karşılıklı
ilişkiler, firmaların ve sonuçta ekonominin yenilik ve icatlar yapma
performansını etkiler. Öte yandan, sistemin bilgi aktarımı ve
dağıtım gücü ile ilgili bilgi stokuna mucitlerin zamanında
erişebilme kapasitesi, refahın ve yaşam standartlarının ve
dolayısıyla rekabet gücünün artırılmasında son derece önemlidir.
Yeni ekonomide yüksek teknolojiye sahip birçok
endüstride rekabet yeniliklere dayalıdır. Ağ etkisi nedeniyle bu
endüstrilerde monopolleşme yaygındır.
Monopolleşme en azından iki farklı nedenden dolayı
daha fazla yenilik ve icat üretme olanağına sahiptir (Stenborg,
2002:53):
(1) Daha yüksek düzeyde bir nakit akışına sahip olan
ve daha az piyasa belirsizliği ile karşılaşan monopolcü firmalar
yenilik ve icatlarda bulunmalarını sağlayacak ar-ge yatırımlarına
daha çok ve daha kolay bir şekilde kaynak ayırabilirler ve
(2) Rekabetçi piyasa yapısına kıyasla monopolcünün
rant beklentisi oldukça fazla olduğundan çok yüksek düzeydeki sabit
yatırım maliyetlerine katlanması ve daha fazla yatırım yapması için
daha çok teşviğe sahiptir.
Bazı yeni endüstrilerde monopolleşmenin yol açtığı
yüksek karlar söz konusudur. Bu tip endüstrilerde dinamik bir
rekabet sözkonusudur. Firmalar yüksek getiri elde etmeyi umarak
büyük çaplı ar-ge yatırımlarına girişirler. Bu çabalarının başarılı
olması için esaslı bir yenilik gerçekleştirmelidirler ve bu yenilik
sayesinde yüksek bir getiri düzeyini sağlayacak piyasa gücüne geçici
bir süre için bile olsa sahip olmalıdırlar. Yüksek düzeyde yatırım
yapan firmaların büyük bir çoğunluğu yatırımlarının karşılığında
yeterli getiriyi elde edemeyip başarısız olurlar. Başarılı olan
firmalar ise bu başarılarının karşılığında yüksek rantlar elde
ederler ve bir sonraki yeniliği üretmek için yeni yatırım
faaliyetlerinde kullanacakları kaynaklara fazlasıyla sahip olurlar.
Öte yandan, ağ etkisi ve ölçek ekonomileri nedeniyle ileri teknoloji
endüstrilerinde genel olarak belirli bir zaman diliminde görece çok
az sayıda büyük firma söz konusudur. Rekabet genelde rakiplerin
kendisini ve ürettikleri ürünü piyasadan silebilecek düzeyde yenilik
ve icatların yaratılması ve sahip olunan geçici tekel pozisyonunda
mümkün olduğunca fazla getirinin elde edilmesini sağlar. Yakın
takipçi bir firma tarafından hakim pozisyonu ve yenilikçi
ürünlerinin piyasa başarısını sarsacak yeni bir “yaratıcı tahribat”
ortaya çıkıncaya kadar lider firma mevcut yüksek getiri düzeyini
sürdürebilir. Ancak liderlik çok az bir süre için sürdürülebilir.
Yeni ekonomi geçici ve kırılgan monopollerle doludur.
Yeni ekonomide rekabet dinamiktir. Firmalar
arasındaki rekabet mevcut ürünlerin “en yüksek kaliteyle en düşük
fiyata” satılması için yapılmaz. Amaç, mevcut ürünü bir daha
kimsenin almamasını sağlayacak yeni bir ürün, süreç ya da kategori
oluşturabilmektir. Bu tür rekabet Schumpeter’in dile getirdiği
yaratıcı tahribatın ortaya çıkmasını sağlar. Dinamik rekabet, mevcut
firmaların kar marjlarında rekabeti değil, kendilerinin ve
ürünlerinin varlığının sürüp sürmeyeceğini belirleyen bir rekabettir
(Ahlborn, et. al., 2001:159).
içerik
Günümüzde Taylorcu organizasyon biçimi* yerini esnek
organizasyonlara bırakmaktadır. Bu tip organizasyonlar, kaynak
israfını azaltarak ve üretim sürecinin her aşamasına değişen
koşulları dikkate alan yaratıcı düşünce tarzını entegre ederek emek
ve sermayenin verimliliğini artırır; bilgi akışı açısından işlevsel
olmayan orta düzey yönetimin bir çok katmanını ortadan kaldırır ve
aşırı uzmanlaşma ve bölümlere ayırma uygulamasını, çok boyutlu iş
sorumluluğunu tanımlayarak ve timler ve mesleki rotasyonu kullanarak
engeller. Esnek organizasyonlar, esneklik ve üstün ürün kalitesini
kitlesel üretimden kaynaklanan düşük birim maliyetler ile hızla
birleştirir. Taylorcu üreticiler, zanaatkar üreticilere göre
standart ürünlerin üretiminde ölçek ekonomileri yoluyla daha üst
düzeyde bir verimlilik elde ederken esnek organizasyonlara sahip
üreticiler ölçek ekonomisinden taviz vermeksizin birçok ürünün
üretiminde ve hizmetlerin sunulmasında kapsam ekonomilerinden ve
çalışanlarının beşeri yeteneklerinden tam olarak yararlanmak
suretiyle verimliliklerini bir üst düzeye çıkarabilmektedirler. Öte
yandan, bilgi ekonomisinde teknolojik değişim ve yenilikler kalifiye
işgücü lehine işlemektedir. Yeni yüksek performanslı işyerleri ve
esnek işletmeler inisiyatif, yaratıcılık, problem çözme, değişime
açıklık v.b. gibi işgücü niteliklerine önem vermekte ve bu
yetenekler için daha yüksek bir ücret ödemeyi kabul etmektedir
(Şekil 5).
-------------------------
* Frederick W. Taylor’un görüşleri literatürde
“Taylorizm” olarak adlandırılmaktadır. Taylorizm, genel olarak
Taylor’un yönetim alanındaki tüm düşüncelerine verilen isimdir. Daha
özel olarak, Taylorizm, bir organizasyonda mühendis ve uzmanların
teknik standartları ve iş standartlarını formüle etmesini önerir.
İşçilerin yapması gereken sadece kendilerine verilen görevleri
yapmak ve konulan teknik ve iş standartlarını izlemektir. Bkz:
Aktan, 2004.
içerik
Yenilik ve icat sürecindeki çalışmalar ve yeni
teknolojilere yönelik kamusal faaliyetler büyük ölçüde sanayi
kesiminde odaklansa da bilgi ekonomisinde rekabet ve karşılaştırmalı
üstünlüğün oluşmasında stratejik bazı hizmetlerin rolü gittikçe
artmaktadır (Lunvall ve Borras,1998:117). Bilginin katma değerin ana
kaynaklarından biri haline gelmesi ve bir mal olarak kabul edilmeye
başlanmasından sonra ileri teknoloji ve yenilik ve icatlara dayalı
hizmetler sektörü, ulusal verimlilik ve rekabet gücü açısından son
derece önemlidir. Bilgi yoğun hizmetler üreten firmalar,
profesyonelliğe veya spesifik bir teknik ya da fonksiyonel bir
alanla ilgili uzmanlığa dayalı firmalardır. Bu tip firmalar
raporlar, eğitim, danışmanlık v.b. yoluyla bilginin birincil
kaynağı haline gelmekte ve biyo-teknoloji, yeni materyaller, çevre
teknolojileri ve bilgi teknolojisi alanında sundukları hizmetlerle
yeni teknolojilerin geliştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadırlar
(Tablo 4).
Bilgi yoğun hizmetler sunan firmaları endüstriyel
firmalardan ayıran en önemli özellik, ürettikleri ürünün türü ve
bölgesel-ulusal yenilik ve icat sisteminde oynadıkları roldür.
Sanayi ürünleri ve üretim süreci yüksek derecede kodlanmış bilgi
kullanırken, bilgi yoğun hizmetler sunan firmaların ürettikleri ürün
ve hizmetler yüksek derecede gayri maddi (intangible) ve özgün bilgi
içerir. Özgün bilgi ve tecrübeler firmaların rekabet gücü üzerinde
olumlu etki oluşturması nedeniyle, bilgi yoğun hizmetler sunan
firmalar, rekabet gücünün artırılmasında önem taşıyan unsurlardan
biri haline gelmektedir (Hertog ve Bilderbeek,1997).
Bilgiye dayalı ekonominin hızla gelişmesi, yeni
durum ve şartlara uyum sağlama ve yapısal dönüşüm gereksinimini
artırmaktadır. Global piyasalara erişim olanağı sağlamak suretiyle
firmaların rekabet tarzlarını değiştirmektedir. Teknolojik
gelişmeler ve rekabetin artması, meydana gelen bütün bu
değişikliklerin hızını artırmaktadır. Talepteki değişim nedeniyle
firmaların sürekli olarak yeni ürünler geliştirmek zorunda
kalmaları, ürün yaşam döngüsünün hızla kısalması ve bilgi yoğun
ürünlerde ölçek ekonomilerinin öneminin artması firmaların rekabet
güçlerini artırmaları için gittikçe artan bir düzeyde kendilerine
özgü yeteneklerini artırmalarını gerektirmektedir. Bu özgün
yetenekler markalarla, yüksek bir ar-ge performansıyla ve çok yönlü
yeteneğe sahip tecrübeli ve kalifiye bir beşeri sermayeye sahip
olmakla artırılabilir. Bu nedenle firmaların ürettikleri ürünlere
olan talebi artırmaları ve rekabetçi üstünlüklerini muhafaza
edebilmeleri, bu tip bilgiye dayalı varlıklarını kullanmalarına,
geliştirebilmelerine ve muhafaza edebilmelerine bağlıdır. Öte
yandan, ürün yaşam döngüsünün kısalması ve rekabetin globalleşerek
şiddetlenmesi, firmaların verimliliklerini sürekli olarak
artırmalarını ve daha fazla kaynağı yenilik ve icatlara
ayırabilmelerini gerekli kılmaktadır.
-------------------------
* Frederick W. Taylor’un görüşleri literatürde
“Taylorizm” olarak adlandırılmaktadır. Taylorizm, genel olarak
Taylor’un yönetim alanındaki tüm düşüncelerine verilen isimdir. Daha
özel olarak, Taylorizm, bir organizasyonda mühendis ve uzmanların
teknik standartları ve iş standartlarını formüle etmesini önerir.
İşçilerin yapması gereken sadece kendilerine verilen görevleri
yapmak ve konulan teknik ve iş standartlarını izlemektir. Bkz:
Aktan, 2004.
içerik
Teknolojik yenilikler ürün ve materyallerin yanı
sıra piyasaları da değiştirme potansiyeline sahiptir. Teknolojik
yeniliklere ilaveten göreli maliyet ilişkilerindeki kayma, yeni ve
farklı müşteri gereksinimlerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Yeni bir ürün veya hizmetin ortaya çıkmasını gerektirecek iktisadi
ve sosyal değişikliklerin meydana gelmesi sonucu mevcut piyasaların
yeniden şekillendirilmesi veya tamamen yeni piyasaların ortaya
çıkması gündeme gelmektedir. Bu tip gelişmekte olan endüstrilerdeki
temel özellik oyunun kuralının olmamasıdır. Bu tip piyasalar,
öngörülmesi kolay piyasalar değildir. Yüksek kalifiye işgücüne
dayanırlar; ar-ge yoğunluğu yüksek olmasına rağmen ürün yaşam
döngüsü kısadır; çok fazla sayıda farklı ve farklılaşmış ürün
bulunur; dalgalanan piyasa payına sahip çok sayıda büyük ve küçük
firma aynı anda faaliyet gösterebilir; akıcı, düzensiz ve
kontrolsüzdürler; global düzeyde ortaya çıktıkları için global
düzeyde odaklanmayı gerektirirler ve yetenek ve güce dayanan birim
ve kurumları bünyesinde barındırırlar (Emerging Industries, 1999:8)
Rekabet gücüne sahip olmak; global düzeyde bir
rekabet stratejisine sahip olmayı, yüksek düzeyde kalifiye işgücüne
dayanmayı, sürekli bir şekilde yenilik ve icatta bulunmayı ve
müşterilerin daima değişen istek ve ihtiyaçlarına rakiplere kıyasla
daha hızlı bir şekilde cevap vermeyi gerektiren bu tip piyasalar
yüksek riske sahip ancak son derece karlı piyasalardır. Günümüzde
gelişen piyasaların bazı örnekleri şunlardır: Sensör teknolojileri
ile çevrenin korunması, biyoteknolojiye dayalı ürünler, yaşlıların
bakımı, sağlık hizmetleri, aktif dinlenme, evde yapılan teşhis ve
muayeneler, finansal hizmetler, haritacılık ve uzay bilimleri (uzay
turizmi), lojistik, depolama, verilerin geniş bir alana dağıtılması,
tüketici kalıpları verilerinin ele geçirilmesi, bilgi teknolojisinin
mümkün kıldığı yeni aracılık işlemleri, havacılık, madencilik veya
hava trafiği kontrolü için sivil kesime ait araçlarla radar
iletişimi ve fiziki girdi birimi başına önemli kar marjına sahip
tarımsal ürünler (şarap, içki, aquakültür).
Günümüzde firmalar, her düzeyde rekabetin artması,
hızla değişen ve şekillenen yeni piyasa koşulları ve gittikçe daha
karmaşık ve önemli hale gelen tüketici ihtiyaç ve taleplerini
karşılayabilme gereksinimi gibi etkenlerin yanı sıra teknolojik
gelişme ve yenilenmenin sonucunda firmaların kullandığı ürün ve
süreçlerin eskimesi ve kısa ürün-yaşam döngüsü gibi nedenlerle
eskiye kıyasla daha büyük bir rekabet baskısına maruz
kalmaktadırlar. Yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve ürün
geliştirmenin daha maliyetli ve karmaşık bir hale gelmesi bu yöndeki
gerilimi daha da artırmaktadır (Shephard ve Ahmed, 2000:100-106).
Teknolojik değişiklikler iktisadi büyüme ve kalkınma
sürecinde son derece önemli bir yere sahiptir. Teknolojik
değişiklikler, yeni mal ve hizmetlerin, yeni üretim ve ulaşım
tekniklerinin, yeni piyasaların ve yeni endüstriyel organizasyon
türlerinin ortaya çıkmasına yol açan ve karşılaştırmalı üstünlüğün
temel parametrelerini değiştiren bir faktördür. Ulaşım ve iletişim
alanlarında meydana gelen değişiklik ve yenilikler, ulaşım ve
iletişim maliyetlerini büyük ölçüde azaltarak coğrafyanın ekonomi ve
diğer sosyal ilişkilerdeki rolünü gittikçe önemsiz bir hale
getirmektedir. Bu nedenle teknoloji iktisadi faaliyetlerin
globalleşmesine yol açan en önemli faktörlerden biridir. Teknolojik
değişiklikler bir öğrenme sürecidir ve bu nedenle teknik
gelişmelerin ötesinde sosyal ve kurumsal alanlarda içselleştirilen
bir sosyal süreci içerir. Teknoloji kişiler, firmalar ve toplumlar
tarafından yaratılır ve sosyal ve ekonomik koşullar çerçevesinde
kullanılır. Teknolojik değişiklikler dört ana başlık altında ele
alınabilir (Dicker, 1998:146-147):
• Mevcut süreç ve ürünlerin küçük ölçeklerle,
yavaşça değişmesi suretiyle meydana gelen tedrici yenilik ve
icatlar;
• Mevcut üretim süreçlerini ve ürünleri dramatik bir
şekilde değiştiren radikal yenilik ve icatlar;
• Ekonominin büyük bir kısmını büyük ölçüde
etkileyen ve yeni iktisadi sektörlerin ortaya çıkmasına yol açan
teknolojik sistemlerdeki değişimler. Bu değişiklikler çok sayıda
firmayı etkileyen tedrici ve radikal değişiklikler ile
organizasyonel ve yönetimsel yeniliklerin birleşimi sonucunda
meydana gelebilirler. Teknoloji sistemlerinde değişiklik yapabilecek
teknolojilerin başlıcaları; bilgi teknolojisi, biyoteknoloji,
materyal teknolojisi, enerji ve uzay teknolojisidir.
• Tekno-ekonomik paradigmada meydana gelen büyük
ölçekli devrimci değişiklikler. Bu tip değişiklikler ekonominin
tümünü etkileyen ve üretim tarzında ve üretim organizasyonunda söz
konusu olan bütün sistemi kapsayan değişikliklerdir.
Enformasyon ve organizasyon teknolojileri alanındaki
gelişmeler imalat endüstrisinin temel niteliklerini radikal bir
biçimde değiştiren bir dizi yeni gelişmeye yol açmaktadır. Seri
üretim, tekdüze uzmanlaşma ve tek amaçlı sabit ekipman ve araçların;
bilgisayar destekli dizayn ve mühendislik yeteneğine sahip robotlar,
otomatik işleme ve ulaşım araçları, esnek imalat sistemleri,
bilgisayar destekli imalat, hücresel (cellular) imalat, tam
zamanında (just in time) üretim teknikleri, materyal kaynakları
planlama ve uzaktan kumandalı makineler ile yer değiştirmesi
firmaların daha az zaman ve maliyetle büyük miktarlarda çıktıyı
küçük partiler halinde üretmelerine olanak sağlamaktadır (Alcorta,
1992:1)
Özellikle mikro-elektronik ve bilgi teknolojileri
başta gelmek üzere yeni teknolojiler (mikro-elektronik,
nanoteknoloji ve mikro-nano teknoloji) yalnızca tüketime sunulan
elektronik ürünlerde bir dizi önemli gelişmeye yol açmamaktadır;
bunun yanı sıra yeni araç ve ekipmanların imal edilmesine ve ileri
imalat ekipmanlarının üretilmesine de neden olmaktadır. İleri imalat
ekipmanları imalat süreci üzerinde rekabet gücünü önemli ölçüde
etkileyen bir çok yeni niteliğin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Üretilen ürün ve üretim ekipmanlarının hacimce küçük olması, üretim
süreci ve ürünlere güvenilirliğin artması, uyumlu olma, modüler
olma, bölünebilirlik, işlem hızı ve düşük enerji tüketimi bu tip
niteliklerdendir. Fiziki hacmin küçük olması, yerden tasarruf
edilmesine ve üretim süreci ve ürünlerin üretiminde tercih
olanaklarının fazla olmasına yol açmakta ve büyük miktarlarda
bilginin işlenmesi ve depolanmasına imkan tanımaktadır. Yeni ürün ve
ekipmanların üretimi ve dizaynı, hepsi bir araya getirildiğinde bir
bütünün (sistemin) parçalarını oluşturan çok fazla sayıdaki modül,
program veya birim tarafından üretilebildiği için tüketicilerin
farklı ve karmaşık taleplerine küçük partiler halinde büyük
miktarlarda üretimde bulunmak suretiyle cevap vermeyi (esnek üretim
modeli) kolaylaştırmaktadır.
içerik
Dünyada bir taraftan globalleşme ile
ülkelerarasındaki ekonomik sınırlar ortadan kalkarken öte yandan,
bölgesel bütünleşme hareketleri ile “kutuplaşma” adını vereceğimiz
bir başka değişim yaşanıyor. Avrupa, Amerika, Asya-Pasifik ve
dünyanın diğer bölgelerinde iktisadi bütünleşme hareketlerinin önem
kazandığını görüyoruz. Bölgeselleşme hareketleri ve ticaret blokları
dünya ekonomisinin bütününü kapsamı içine alan Dünya Ticaret Örgütü
gibi kurumsallaşmış yönetişim mekanizmaları ile ulus-devletlerin
ekonomik politikaları arasında bir ara düzeyi meydana getirirler.
Bölgeselleşme hareketleri, bölgesel düzeyde oluşturulan
entegrasyonun aşamasına bağlı olarak bir yandan üye ülkeler arasında
ticari engelleri ortadan kaldırıp dış ticarette serbestleşmeye yol
açarken; öte yandan, üye olmayan ülkelere çeşitli engeller
çıkarabilmektedir. Bu tip entegrasyonlar, “en çok kayırılan ülke
kuralı” gibi GATT ilkelerinin uygulanması halinde entegrasyon içi
ticarette serbestleşmeyi sağlayan uygulamalardan üye olmayan ülkeler
de yararlandığı için, dış ticarette serbestleşmeyi ve genel olarak
globalleşme eğilimini desteklerler. Ancak, globalleşme eğiliminin
GOÜ’lerin tümünü kapsamadığı varsayımı altında, bölgeselleşme
eğilimleri bu ülkelerin teknoloji transferlerinden elde edecekleri
yararları azaltabilir ve sahip oldukları karşılaştırmalı
üstünlükleri tam olarak kullanmalarını engelleyebilir.
Bu yüzyılda, daha önceleri rastlanmayan bir ölçüde,
piyasalar dünya çapında genişlemişler ve iktisadi faaliyetler
gittikçe daha fazla uluslararasılaşmıştır. Bu dönemde verimlilik ve
etkinlik tüm ulusal şirketler ve önde gelen endüstriyel güçler için
evrensel bir inanç haline gelmiştir. Serbest ticaret sonucunda hızla
gelişen ticaret blokları ve dünya ticaret sisteminin önemli ölçüde
yeniden düzenlenmesi zamanımızdaki iki büyük gelişmedir. Yeni
oluşturulmaya çalışılan global serbest ticaret ilkelerine uygun bir
dünya düzeninin hayata geçirilmesi, firmaların daha kalifiye ve az
işgücüne; ulusal ekonomilerin ise mümkün olan en az regülasyona
dayanan bir maliyet azaltma stratejisine tabi olmasını gerekli
kılmaktadır (Boyer ve Drache, 1996:31).
Globalleşme süreci, bir yandan ulusal seviyede
uygulanan politikaların uluslararası düzeyde daha fazla yansımaya
sahip olmasına yol açarken; öte yandan, ulusal politikaların
bağımsız bir şekilde uygulanabilme yeteneğini azaltmaktadır. Bu
süreç, global düzeydeki uygulama ve normlara aykırı ulusal norm ve
toplumsal kuralları sürdürmenin toplumsal maliyetini gittikçe
artırmakta ve ulusal olanla global düzeydeki uygulama, norm ve
kurallar arasında bir yakınlaşma ve uzlaşma meydana getirmektedir.
Uluslararası ticaretin kurallarının yeniden düzenlendiği bir dünyada
uluslar kendi ticaret politikalarının dizaynını değişen şartlara
uydurmak zorundadırlar. Günümüzde ticarete dayalı gelişme ulusal
çıkarları tehdit ettiğinde geleneksel korumacı politikaları
uygulayarak uluslararası rekabet gücünü artırmak gittikçe daha zor
bir hale gelmektedir. Ülkeler globalleşmeye reaksiyon olarak,
“kaybedenlerin korundukları bir sığınak ya da yeni endüstrilerin
suni olarak beslenip büyütülmeleri için bir yol” (Kuttner, 1984)
olan korumacı sanayileşme politikaları yerine, ya bir ticaret
bloğuna katılarak veya kamusal politika araçlarını güçlendirerek
global güçlerin artan etkisine karşı direnmeye çalışmaktadırlar.
Oysa dış ticaretin liberalleşmesine dayanan yeni dünya düzeni kendi
ekonomik geleceğini şekillendirmede ulus devletlerin sahip oldukları
inisiyatifi büyük ölçüde kısıtlamaktadır. Globalleşen bir dünyada,
rekabette üstünlük sağlayan faaliyetlerde uzmanlaşmaya dayanan
oyunun kuralları geçerlidir. Rekabette üstünlüğün kaybolması halinde
ise kamu politikaları yoluyla rekabet gücünü artırmak yerine piyasa
güçleri tarafından belirlenen ve uluslararası rekabet gücünün yüksek
olduğu bir başka alanda uzmanlaşılır. Başka bir deyişle, globalleşme
uluslararası rekabet gücünün geleneksel korumacı politikalar
dışındaki yöntemlerle artırılmasını gerekli kılmaktadır.
Geleneksel iktisat anlayışı bir ülkenin uluslararası
piyasalarda başarılı olmasının o ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğe
sahip olmasına bağlı olduğunu kabul etmektedir. Buna göre ülke
karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu ürünlerde uzmanlaşmalı ve bu
ürünü ilgili endüstrilerin de uzmanlaşması ile seri olarak
üretmelidir. Üründe uzmanlaşmanın gerçekleşmesi ise sonuçta bol
olarak sahip oldukları üretim faktörlerini yoğun olarak
kullandıkları endüstrilerde fiyat ve pazar avantajı elde etmelerine
olanak sağlayacaktır. Dolayısıyla, bir ülke düşük bir ücretle
çalışmayı kabul eden bol miktarda işgücüne sahipse bu üretim faktörü
açısından görece daha fazla avantajlı olduğu emek-yoğun ürünleri
üretecek ve ihraç edecektir. Ancak, bir ülkenin uluslararası rekabet
gücünün yüksek olmasını bu tip geleneksel görüşlerle izah etme,
ülkenin önde gelen firmalarının hammaddeleri bir ülkeden temin
etmeleri, ekipman ve makineleri bir başka ülkeden satın almaları,
faiz oranlarının düşük olduğu ülkelerden finansman sağlamaları ve
ürettikleri ürünü bir diğer ülkede satmaları; yani, üretimin
uluslararasılaşması ve sermayenin (ve kısmen diğer üretim
faktörlerinin) uluslararası alanda mobilitesinin artması halinde
anlamını yitirmektedir. Bu eğilimin devam etmesi ve şiddetini daha
da artırması durumunda firmalar kendi ülkelerindeki faktör
yoğunluğuna daha az bağımlı bir hale geleceklerdir.
Uluslararası ekonomik entegrasyon ve buna bağlı
olarak ortaya çıkan yapısal değişikliklere ayak uydurabilmek ve bu
değişikliklerin yol açtığı sorunların üstesinden gelebilmek için
ülkeler yeni politik araçlara gereksinim duymaktadırlar. Yüksek bir
yaşam standardına ulaşmak isteyen her ülke verimlilik performansını
her alanda artırmak zorundadır. Bu amaçla daha verimli bir üretim
modelinin oluşturulması için uluslararası rekabet gücünü artıracak
şekilde örgütlenme, üretim sistemleri ve yönetim kültürü alanlarında
yeni düzenlemelere gidilmesi ve ekipmanlar ile çalışanların
verimliliğini artıracak yönde tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Globalleşme, yüksek bir uluslararası rekabet gücüne ulaşmada
verimliliğin artırılmasına yönelik yeni bir yönetim sisteminin
geliştirilmesini gerekli kılarken iyi bir ulusal performans için
makro-ekonomik çevrede (döviz kurları, faiz oranları ve vergi
sistemi v.b.) zorunlu olan değişiklik ve adaptasyonun yapılmasının
önemini gittikçe artırmaktadır.
Globalleşme, rekabet gücü ile bağlantılı bazı temel
özelliklere sahiptir (Houghton ve Sheenan, 2000:8):
* İktisadi faaliyetler globalleştikçe uluslararası
mal ve hizmet akımları (ticaret), dolaysız sermaye yatırımları,
teknoloji ve diğer sermaye transferleri arasındaki karşılıklı
bağımlılık artmaktadır. Globalleşme ile birlikte dünyanın tek bir
piyasa haline gelmesi rekabeti artırmaktadır. Artan rekabet
sonucunda ayakta kalmak ve başarılı olmak isteyen firmaların global
ölçekte üretim ve faaliyette bulunması; dünyanın her tarafında en
düşük fiyat, en yüksek kalite ve en iyi hizmeti sunması ve pazar
payını muhafaza etmesi gereklidir. Bu amaçlara ulaşmak için küresel
düzeyde müşteri memnuniyetini sağlayacak teknoloji ve üretim
tekniklerine sahip olmak, yenilik ve icatlarda bulunmak ve global ve
yerel ihtiyaç ve taleplere anında cevap verebilmek gereklidir. Bu
durum global firmaların klasik dış ticaret faaliyetlerinin yanı sıra
dolaysız yabancı yatırımlar, şirket birleşme ve satın alma
faaliyetleri ve stratejik ortaklıklar yoluyla rakiplerine kıyasla
global pazar paylarını ve karlılıklarını sürdürmeye çabalamalarına
yol açmakta ve bu yöndeki bağımlılık artmaktadır.
* Uluslararası rekabetten korunan yurtiçi piyasalar
önemli ölçüde ortadan kalkmakta ve yeni ve global ölçekte faaliyet
gösteren piyasalar ortaya çıkmaktadır. Piyasalar fiziki ve bir yere
bağımlı olmaktan uzaklaşmakta ve bir yere bağımlılığı olmayan sanal
piyasalar oluşmaktadır. Global piyasaların ortaya çıkması dünyada
yaşayan herkesi dünyanın herhangi bir yerinde faaliyet yürüten
firmaların müşterisi haline getirmektedir. Firmaların faaliyet
gösterdikleri yerin önemini önemli ölçüde ortadan kaldıran bu
gelişme, sadece fiyat ve ürüne odaklanan bir rekabet stratejisi
takip eden firmaların başarılarını sürdürme şansını azaltmaktadır.
Zira rekabet üstünlüğünün devamı için artık en düşük fiyatta en
yüksek kalitede ürün üretmek yeterli olamamaktadır; bunun yanı sıra
müşteriye istediği ürün ve hizmetlerin kaliteli ve hızlı bir şekilde
sunulması da gereklidir (Güzelcik, 1999:43). Varlıkların üretilmesi,
koordine edilmesi ve çoğaltılması açısından üretim tarzı yeni bir
biçime girmiştir. Artık sadece rakiplerine kıyasla daha ucuz ve daha
kaliteli mamül malların üretilebilmesi yeterli değildir; başarının
devamı için müşterinin hızla değişen gereksinimlerine uygun
ürünlerin üretilmesi ve girdi olarak kullanılan materyallerin de
geniş kapsamlı (jenerik) yeni teknolojiler kullanılarak üretilen
kaliteli materyaller olması gerekmektedir; başka bir ifadeyle,
rekabet daha önceleri fiyata ve ürüne odaklanırken, globalleşme ile
birlikte müşteri odaklı bir hale gelmektedir.
* Rekabet gittikçe artan ölçüde globalleşmektedir ve
başarının elde edilebilmesi için sadece yurtiçi piyasalarda değil
tüm piyasalarda rakiplerle başa baş rekabet etme gücüne sahip olmak,
üretimde global ölçeğe erişmek veya mal ve hizmetleri birden fazla
piyasaya hızla ulaştırabilmek gerekmektedir. Bu yeni ortamda,
rekabet gücü gittikçe artan oranlarda birden fazla uzmanlaşmış
endüstriyel, finansal, teknolojik, ticari, idari ve kültürel
yeteneklerin koordinasyonuna ve birlikte çalışabilmesine bağlıdır
(Houghton ve Sheenan, 2000:12):
* Bir yandan firmaların global piyasalara hızla
girebilmeleri için ölçek önem kazanırken diğer yandan müşteri
beklentilerine uyum sağlamak için firmaların esnek ve tam zamanında
üretim yeteneğini kazanmaları gerekmektedir.
* Firmalar ister dar konum (niş) stratejisi
gütsünler isterse global markalara sahip olsunlar, önemli
piyasalarda hızla büyümek ve başarılı olabilmek için firmaların
ihracatın yanı sıra dış yatırımda bulunmaları gerekmektedir.
* Yerle alakalı karşılaştırmalı üstünlükler yalnızca
firmanın mevcut hedefleri açısından önemlidir. Başarılı firmalar
gittikçe artan oranlarda pozitif dışsallıkların yoğun olduğu
endüstri kümelenmelerinde (cluster), yeni teknolojilerin
üretilebildiği yerlerde ve üstün kaliteye sahip beşeri sermayenin
mevcut olduğu bölgelerde yerleşmektedirler.
* Üretimin ve kaynak tedarikinin globalleşmesi
uzmanlaşmayı artırmış ve uluslararası düzeyde ve ulusal sınırlar
boyunca üretim zincirlerinin oluşmasına yol açmıştır.
* Tüketici-üretici ilişkileri de dahil olmak üzere
iktisadi faaliyetlerin örgütlenmesi daha esnek ve ağa örgüsüne
(network) dayalı bir hale gelmiştir ve endüstriyel kümelenmeler
artmıştır.
* Yeni bir üretim faktörü ve değerin önemli bir
unsuru olarak rekabet gücü açısından zamanın taşıdığı önem gittikçe
artmaktadır.
* Rekabetin globalleşmesi sonucunda ‘global firma’
olarak adlandırılabilecek yeni bir tür şirket yapısı ortaya
çıkmaktadır. Global firmalar, ürünleri dünya çapında tüketiciler
tarafından aranan ya da tanınan; sahip olduğu rekabet gücü global
düzeydeki performansından kaynaklanan ve kaynaklar açısından eşit
muamele gören ya da başka bir ifadeyle, tercihli muamele ve kamu
alımlarından yararlanmayan firmalardır (Hatzichrunoglou, 1996:8).
Global firmalar, ihracat yapmak, yabancı ülkedeki şubeler
vasıtasıyla ürünleri dağıtıp satmak ve ürünlerini yabancı ülkede
üretmek için bayilik vermek şeklindeki strateji yerine dikey
entegrasyona giderek daha yüksek bir pazar payı için gerekli global
ölçeğe ulaşmak ve gerektiğinde dar bir ürün yelpazesinde faaliyet
göstermek ve birleşme ve satın almalar yoluyla büyümek ve global
piyasalardaki durumunu güçlendirmek, yani global stratejiler
uygulamak zorundadır.
Globalleşme, istihdam ve emek piyasası üzerinde
uluslararası rekabet gücü açısından son derece önemli olan bazı
etkilere sahiptir. Bu etkilerin önemli olanlarından bazıları
şunlardır:
İstihdam piyasasında rekabetçi baskılar artmaktadır:
Geçmişte dış ticaret istihdamı artırıcı bir faaliyet olarak kabul
edilirdi. Fordist sistemde artan ihracat yoluyla yeni istihdam
olanaklarının ortaya çıkarılması seri üretimin varlık gerekçesini
oluşturmaktaydı. İşçi yandaşı olarak kabul edilen bu üretim tarzı,
toplu pazarlık sistemi nedeniyle bazı endüstrilerde ücretlerin
uluslararası rekabet gücü üzerinde olumsuz bir etki oluşturacak bir
şekilde artmasına yol açmıştır. Ücretlerin geriye doğru esnek
olmaması nedeniyle uluslararası rekabet gücü zayıflayan ülke ve
firmalar, emek piyasasını daha rekabetçi bir yapıya kavuşturmak ve
işçilerin toplu pazarlık haklarının aşındırılmasını sağlamak yönünde
çaba göstermek zorunda kalmaktadırlar. Bu çabalar sonucunda
uluslararası rekabet gücünü artırmak isteyen ülkelerde reel işçi
ücretleri ve toplu pazarlık hakkı gibi sosyal haklar geriletilmekte
ve bu eğilimin önümüzdeki yıllarda da özellikle emek-yoğun sanayi
kollarında sürmesi beklenmektedir (Boyer, 1994).
Üretim teknolojisi ve üretim sistemleri
değişmektedir: Teknolojik gelişmeler ve özellikle üretimde
mikro-elektronik teknolojisinin uygulamaya konulması, Fordist kitle
üretim teknolojisi ile üretimde bulunma yerine rekabet açısından
yeni olanaklar ortaya koyan esnek üretim sistemlerini ortaya
çıkarmaya başlamıştır. Üretim teknolojisinin esnek olması nedeniyle
aynı üretim tesisinde iki farklı ürünün ya da bir ürünün birden
fazla modelinin benzer girdilerin kullanımıyla, farklı tesislerde
ayrı ayrı yapılacak olan üretimlerdekinden daha düşük bir birim
maliyetle üretilebilmesini olanaklı kılan esnek üretim sistemleri;
(1) eksik kapasite ile verimli bir şekilde
çalışabilmeye imkan sağlamakta,
(2) bu nedenle işçiler üzerindeki baskı
hafiflediğinden onların verimini artırmakta, (3) kapsam
ekonomilerini* (economies of scope) ön plana çıkarttığı için küçük
ölçekli işletmelerin uluslararası rekabette başarılı olmalarına yol
açmakta,
(4) fabrika içinde gerçekleştirilecek çok küçük
değişikliklerle aynı veya benzer girdilerin kullanımıyla birden
fazla ürün modelini tüketici tercihleri doğrultusunda çok az bir
zaman kaybıyla üretilebilmesini sağladığından müşteri memnuniyetini
artırmakta ve rekabet açısından avantaj sağlamakta ve
(5) stoklama gereksiniminin azalması nedeniyle
maliyet tasarrufları sağlanırken verimliliği artan işçilere daha
yüksek ücretler ödenebilmektedir (Kibritçioğlu, 1998:3).
Düşük-vasıflı emek bolluğu gittikçe daha az
rekabetçi üstünlük sağlamaktadır: Geleneksel ticaret teorisi
işgücünün bol olduğu ülkelerle yapılan ticaretin zengin ülkelerde
reel ücretleri düşüreceğini; ya da ücretler suni olarak yüksek
tutuluyor ise bu defa işsizliği artıracağını öngörmektedir.
Teknoloji ve değişim gibi faktörler ile birlikte dış ticaretin emek
piyasası üzerindeki bu tip etkileri iki kanal ile gerçekleşmektedir
(Rodrik, 1997:28-29): Düşük vasıflı emeğin görece daha yoğun bir
şekilde kullanıldığı ürünleri ihraç eden ülkelerle yapılan ticaret
emek-yoğun üretim açısından avantajlı durumda olmayan ülkelerdeki
emek-yoğun üretimlerin yerini almakta ve bu ülkelerdeki
düşük-vasıflı emek talebini azaltmaktadır. Öte yandan, düşük-vasıflı
işgücünün ticaret (fasonculuk) veya doğrudan yabancı yatırım yoluyla
milli sınırlar ötesindeki işçilerle ikame edilme olanağı
artmaktadır. Bu durum bu tip işçilerin ücretler ve toplam çalışma
saatlerindeki değişkenliği artırmaktadır. Çalışma koşullarında ve
ücretlerde düşük-vasıflı işçiler aleyhine ortaya çıkan bu gelişme,
birim maliyetler içinde emeğin oranını geriletmekte ve fiyat
rekabetine dayalı rekabet üstünlüğünün uzun dönemde sürdürülebilir
olmasını olanaklı kılmamaktadır. Başka bir deyişle, düşük-vasıflı
emek bolluğuna dayalı rekabet üstünlüğünü gerçek anlamda bir
üstünlük olmaktan uzaklaştırmaktadır.
Otomasyon işgücü talebini belirli sektörlerde
azaltmaktadır: Günümüzde şirketler daha az kişiye maaş ödeyerek daha
çok ve daha kaliteli mal üretebilmektedirler. Otomasyon ve diğer
teknolojik gelişmeler nedeniyle bir yandan özellikle sermaye ya da
teknoloji-yoğun sektörlerde işgücünün verimliliği artarken diğer
yandan sanayi kesiminde işgücü talebi tedricen azalmaktadır. Bu
durum daha önce de belirttiğimiz gibi, birim maliyetler içinde
emeğin görece payını azaltmaktadır.
Uluslararası ekonomik düzen sosyal dampinge
dayalı olarak rekabet üstünlüğünü sağlamayı engelleyici düzenlemeler
getirmektedir: Global ekonomik entegrasyon ve bölgesel ekonomik ya
da siyasal entegrasyonlar iktisadi büyümenin ve rekabetin daha düşük
hayat standardı pahasına sosyal şartlarda gerileme yoluyla
sağlanmasını ve sürdürülmesini engelleyecek çok-taraflı kural ve
düzenlemeleri ulus devletlere dikte etmektedir. GATT’ın çevre ile
ilgili düzenlemelerinin yanı sıra, Avrupa Sosyal Şartı, rekabet
üstünlüğünün çalışanların sosyal koşullarında gerileme (sosyal
damping) ile sürdürülmesini engelleyici düzenlemeleri içermektedir.
Bu düzenlemeler işçilere düşük çalışma standartları ve daha kötü
sosyal haklar sağlayarak haksız bir şekilde rekabet üstünlüğü
sağlamaya çalışan ülke ya da firmaları engellemeyi ve uzun vadede
ekonomik kalkınma ve büyümeyi sürdürülebilir kılmaktan uzaklaştıran
çevresel felaketleri önlemeyi amaçlamaktadır.
içerik
Yeni ekonomi, yenilik ve icatlarda bulunma ve
yeni ürün ve süreçleri kullanmada rakiplerine kıyasla önemli
dezavantajlara sahip olan firmalara, avantajlı olan firmalara
yetişmek ve öne geçmek için sıçrama yapmalarına olanak sağlamaktadır.
Bu aşamada rekabet gücünü muhafaza etmek ve artırmak dinamik olmayı,
sürekli yenilik ve icatta bulunmayı ve istikrarlı çalışmayı
gerektirmektedir. Daha yüksek ar-ge yatırımlarına, daha fazla
patente ve yeni ürünlere sahip olan, özetle daha yenilikçi olan
firmalar uluslararası piyasalarda daha fazla rekabet gücüne sahip
olmaktadırlar. Teknolojik ittifaklarla (ar-ge ittifakları, ortak
girişim anlaşmaları, lisanslar v.b.) daha aktif bir şekilde
ilgilenen firmalar yeni teknolojileri daha iyi adapte etmekte ve
böylece diğer firmalara kıyasla daha rekabetçi konuma gelmektedirler.
Teknolojik gelişmenin daha ileri bir aşamasında olan firmalar (hızlı
takipçi ve lider) daha geri safhadakilere kıyasla orta ve uzun
vadede rekabet güçlerini sürdürülebilir kılmada daha başarılı bir
konuma ulaşmaktadırlar.
içerik
Kaynak: Yeni
Ekonomi ve Rekabet, Coşkun Can Aktan, İstiklal Y. Vural, TISK
Yayinlari
|